Ergenekon DESTANI (Gülce-BAHÇE)
Ergenekon DESTANI (Gülce-BAHÇE)
Harun YİĞİT İnsan, ayağını bastığı toprağın kendi vatan toprağı, avuçlayıp içtiği suyun kendi toprağının kaynağı olduğunu, hoyratça teneffüs ettiği havanın kendi vatanının havası olduğunu bilmelidir. Bu üç kutsallığı bilmeyen ya da inkâr eden kişinin mayasında bir terslik vardır. (E) fsaneler, destanlar, Ö(R) üle, örüle Ta (G) ünümüze kadar Sür(E) gelmiş. Dili(N) de ozanların bir başka güzelleşerek Evre g(E) çirmiş, değişip gelişmiş. İşte Gök(K) Türk ulusunun Destanı (O) lan Ergenekon Bir Ulusu(N) Yıkılışı, Kurtuluşu Sığınak bulup üremesinin Yeniden dirilip Eski topraklarına kavuşmasının Destanıdır bu… * O Dönem Asya’da Göktürk oku Ötmeyen ülke, Kolu yetmeyen yer, Kudreti karşısında Boyun eğmeyen kalmamış. Bu durum diğer kavimlere Hem ağır, hem acı geliyordu. Üstelik, çok da kıskanıyorlardı. Türklere karşı Düşman güçler birleşti Birikmiş bütün Kinle, öçler birleşti Birbirlerine Zıt, tüm uçlar birleşti Hınçla, öfkeyle Kalan suçlar birleşti Haraç bağlanan Bütün baçlar birleşti Göktürkler Çadırlarını Hem de sürülerini Kadın, çocuk, yaşlı bir yere Toplayarak kazdılar hendekleri. Düşmanla on gün boyunca savaş yaptılar. Töredir; Baş emir verince, ayak yürür Irmaklaşır insan, dağ bile erir Erir de söz, büklüm büklüm bükülür Yol bulup, varacağı yere mutlaka varır ……….Varır nice engelleri aşarak ………...Kimi zaman başını taştan taşa vurur ………….Dinlenmek için durur kimi zaman …………..Kimi zaman yol almak için yürür Bu savaşta Göktürkler üstün geldi. Yenilgiyi hazmedemeyen düşmanlar Büsbütün öfkelendiler Dediler ki: ‘’Göktürklere hile yapmazsak, İşimiz sonunda çok yaman olacak.’’ Bu savaştan sonra Göktürkler kendilerini güvende sandılar Galibiyetin verdiği Gönül rahatlığıyla Huzur içinde beklemeye koyuldular. Ağız birliği yapan düşmanlar Durup dururken Bir şafak vakti Ağarırken tan Sanki baskına uğramışlar gibi İşe yaramayan mallarını Kaçtılar bırakarak. Bunu gören Göktürkler; ‘’Düşmanlarımızın, Kalmadı savaşacak halleri, kaçıyorlar’’ diyerek, Düştüler kaçanların arkasına. Güvenleri sonsuzdu, Göktürkler yenilmezdi Öyle bir tuzak kurdu, düşmanları bunlara Bu savaşa mertlik ve yiğitlik denilmezdi Yok etmek için bir kez, düşman düştü kinlere Kastettiler ne varsa, çoluk çocuk canlara Bir gaflete düşüldü, kolayca kanılmazdı Anlatsam kâğıt, kalem yeter mi ki bunlara? Ta ezelden derlerdi: ‘’Topal ata binilmez’’ Ağlayan da kalmadı, yitip giden binlere Yazan kötü yazmış yazgıyı, geri dönülmez. ……….Ve ………..İnsan …………İnsana ………….Tuzak kurar. …………..Benlik savaşı ………..….Başlar işte o an …………....Sağlıklı düşünenler ……………..Elbette kazanacaktır. Tuzağa düşerek baskın yediler Mazlumun kanıyla gömlek yudular Yapıldı savaşlar arka arkaya Egemen oldular bütün Asya’ya Kaçanın ardından koştular yaya Tuzağa düşerek baskın yediler Geri dönen düşman vurdu ha vurdu Çoluk, çocuk, yaşlı ne varsa kırdı Bir anda yok oldu Türklerin yurdu Mazlumun kanıyla gömlek yudular Göktürkler Kötü yenildi Düşmanlar vura, vura Çadırlarına kadar geldi. Bir tek kara kıl çadır bırakmadan Yakıp, yıkıp öldürerek yağmaladılar. …………….Kılıçtan geçirdiler ………………Büyüklerin hepsini ………………..Sağ kalan küçükleri …………………Evlerine kul edip …………………..Gözyaşı içirdiler Hiç kimsenin yüreği, asla olmadı engin İl Han’ın birçok oğlu, bu kıyımlarda öldü Kayı Han’la yeğeni Dokuz Oğuz düşmana Esir düştü ikisi, kaçıp kurtuldu son gün Düştüler Birer, birer Fırtına dindi Güneş, yorgun, yorgun aydınlatırken Kızarmış yüzüyle, Yıpranmış bir dünyanın utancını taşıyordu. Hicap mı? Yoksa kanlı bir ağıt mıydı? Olanları anlamaya, Kimsenin fırsatı bile kalmamıştı. * Tutsaktı iki yiğit Hürriyetine kavuşmadan Esaret yangınının söneceğine inananlar En büyük aptallardır. Bu esaret yangınını söndürmek için; İki yiğit kaçarak Göktürk yurduna geldi Burda gördükleriyle, yaşar iken öldüler Kafa, kafaya verip iyice düşündüler Orda oturup hemen bir karara vardılar ……….’’Dört yanımızda düşman, bizleri yaşatmazlar ……….Gücümüzü toplayıp bir yerde birleşelim ……….Sapa bir yer bularak oraya yerleşelim’’ .………Diyerek koyuldular, uyku ne tatmadılar ……….Gide, gide tek geçitli ülkeye geldiler ……….Bir güçlükle geçerek, burayı yurt bildiler Bir avuç insan İnsan ki parmakla sayılır Sayılırlar üçer, beşer uçurumdan geçerken Geçerken buradan, güçlükle yürüdüler Yürüdüler korka, korka Korkarak geçtiler korkunç uçurumdan …………….Bassalar ………………Yanlış bir yere ………………..Paramparça olurdu ………………….Uçurumdan aşağı düşen Kurultaylar oluşturup Ergene konun dediler Heyet meydanda toplanıp ‘’Yurt diye anın’’ dediler Yazın süt içtiler, kışın av etini bol yediler. Orda eğleştiler ‘’Bu eller yurt bize, kal’’ dediler. Bol ağaç, akarsular, yiyecek ve içecek Kalan Göktürk Tanrı’ya ellerini açacak Ve Artık Buraya Yerleştiler Bir karar verip Ülkenin adına ‘’Ergenekon’’ dediler Kayı Han, Dokuz Oğuz’un Burada çocukları oldu Her geçen gün az, az çoğaldılar Dokuz’un çocuğu Kayı’dan azdı Hep oğlan oldu, olmayansa kızdı ………….Ergenekon’da kalıp çoğaldılar Kayı Han ve Dokuz Oğuz Gelip burada ürediler Çocukları yağız, yağız Olup kırda ürediler Burada kurdular ağı Güzün taktı Kayın tuğu Mal maşalat ne varsa Salıp yurda ürediler Dağ bunlara açtı kucak Çağ bir ulus doğuracak Yurtlanıp Ergenekon’u Kalıp yarda ürediler Kayı Han’dan doğan çocuklara ‘’Kayat’’ dediler. Tokuz Oğuz’dan (Dokuz Oğuz) olan çocuklara ‘’Tokuzlar’’ dediler. ……An ……..Anı ………Kovalar …….….Çadır ile …………Doldu ovalar ………….Her geçen gün biraz …………..Üreyip çoğaldılar ……………Ülkeye sığmaz oldular ……………..Hemen toplanıp konuştular ‘’Biz atalarımızdan duyardık Ergenekon dışında geniş yerler, Güzel yurtlar varmış, eskiden oralar Bizim ana vatanımızmış, öyle duyduk! Dağların arasından yol bulup çıkalım, Ergenekon dışında dost olanın dostu Bize düşman olan olursa vuruşalım.’’ Böyle konuşuldu Böyle karar verildi Çıkış için bir yol aramaya başlandı. Yıllar sonra Geldikleri yol kapanmış Çıkış yolu aramaya başladılar Yedikleri aş ağı, sular zehir sandılar ‘’Değişecek’’’ denildi bu esaret çağı Düşündüler ‘’Bu dağı nasıl oyarız’’ diye Birçoğunun işleri demircilik ezelden Çare bulmak tezelden, dağ idi tek düşleri Ağıt figan eşleri, ‘’Nasıl doyarız’’ diye Artık Ergenekon’da yıllar geçti aradan Dört yüz yıl yaşayıp da çıkmak vardı buradan ……….Bir demirci; …….......‘’Bu dağda demir madeni var. ………..….Yalın kata benzer. ...........……...Demir madenini eritip ……………….Bir yol buluruz’’ dedi. Toprak dar geliyordu, yol bulmak gerekiyor Dağlar kaplı demirle, insan aklı çıkıyor. ** Ve Hemen Demiri Görmek için Dağa geldiler. Demir madenini Çıplak gözle gördüler. Göktürk Kağanı verip o anda emiri Dağ çevresine serip odunla kömürü Özgürlüğü görecek, sevindi ahali Bir kurtuluşu görüp, akınca demiri ** Ve Çoluk, çocuk Genç ihtiyar Kadın erkek Toplandılar meydana Beklediler, beklediler, beklediler… Dağ geçit vermez mi ki, bir azmin karşısında? Uzun uğraştan sonra yavaş, yavaş eridi Ergenekon denen bu doğanın kurduğu ağ Yürüdüler, görününce bir kurdun ayak izleri. ……….O günleri anlatmak ………..Bize kolay gelir. …………Dilimizde türkü ………….Elimizde teknoloji …………..O günleri yaşayamayız elbette, …………...Ülke içerisindeki ulaşımın bile aylar aldığı, ……………Tekerleğin bile yeni icat olduğu …………….O günlerin zorluklarını ……………..Anlamak için ……………...İliklerimize kadar ………………Hissetmek gerek. ‘’Er, gene, kon’’ dediler, erdiler de kondular Yıllar geçti aradan, dar geldi Ergenekon Kuruldu düğün dernek, oldular damat, gelin ‘’Gelin’’ diye çağıran Oğuzları anladılar Tarihsel bu kararda, mevsim henüz yazdı Tarih sel gibi akan demiri görüp yazdı Ulusallık bilinci binlerce eri yordu Ulus al ateş gördü, koca dağ eriyordu ……….Eriyordu insan gücü önünde ………..Önünde saygıyla bükülerek aktı koca dağ …………Dağ, mecburdu geçit vermeye ………….Vermeye görsün bu azim karşısında. Ve O gün Kızdıkça Kızdı demir. Eriyip aktı; Açıldı orada Yüklü bir deve yolu O, kutsal ayın gününde O kutsal günün saatinde Göktürkler Ergenekon’dan çıktı. O gün. O ay, belleklere kazındı. * Karalar karışır bir gün aklara Meydanda bakılmaz azla çoklara Yapılan bütün kalleşliklere Öfke kusup kin döküldü Hazır bir düzeni açın ha açın Ölenler ölmüştür saçın ha saçın Unutmayın, bir yurt edinmek için Toprağa yüz bin döküldü. ……….Kolay mı kurulur devlet dediğin ………..Karış, karış kan döküldü …………Nice savaşlarda Koçyiğitler ölür ………….Bu uğurda can döküldü ** Yürüdüler at üstünde Gide, gide eski yurtlarına vardılar Açtılar kıl çadırlarını Oba, oba Kendi yurtlarını yeniden kurdular. O günlerde Göktürklerin başında (Kayı Han) soyundan olan Börteçine vardı. Bütün illere elçiler gönderdi. Haber saldı dört biryana Börteçine Han ‘’Ergenekon denen dağdan çıktık duysunlar. Bana karşı gelenlerden kan akacak kan. Beni sayan buyruğuma uysunlar’’ …………..Uymayanla savaşılıp serildi canlar …………..Bu savaşı ancak görüp yaşayan anlar …………..Tek bir başın sözü için ölüyor canlar. Türkler artık eski yurduna talipti Biriktirmişlerdi dört yüz yıllık hıncı Bütün savaşlarda Göktürkler galipti Doğuma hazırdı, bitecek bu sancı …………..Zafer sevinciyle sofralar kuruldu …………..Kırk ayrı meydanda davullar vuruldu …………..Halaylar çekilip oyunlar serildi Bir ulusun dirilişi başladı Dilden dile söylenerek gelmiştir Tarih bunu nakış, nakış işledi Ergenekon Türk destanı olmuştur …………..O günlerden günümüze gelelim …………..İzimizi, özümüzü bilelim …………..Gerekirse vatan için ölelim. Ve Türkler O ayı O günü O saati Tarih boyunca İyi bellediler. Bayram oldu kutsal gün Her yıl o gün geldiğinde Büyük törenler yapılıyor İnsanlar meydana toplanınca Bir parça demir sürülür ocağa Çekici vururlar kızgın demire Savaşlar yapıldı, kanlar döküldü Al, yeşile sarılarak geldiler Yurt bilinen yere tuğlar dikildi Savaşlardan yorularak geldiler ……….Gelişleri ………...Gidişlerinden muhteşem olurdu. …………Haklı gurur ………….Haklı onur …………..Her yiğidin başına …………...Gecenin karanlığında kayan yıldız …………….Dönüşür nura Vatanını seven dünyada zahit Tarih boyu ozan dilinde şahit Bazen gazi olup, bazen de şehit Tabutlara sarılarak geldiler ……….Geldiler ………..Gövdeleri başlarından ayrı …………Kimisi delik deşik ………….Ölenler …………..Yiğitçe öldüler. ……………Huzurlu uyusun çocuk …………….Sallansın diye beşik Kimi makam, mevkie koşup Gaflet ve delalet içine düşüp Düşman edinip de kinine şaşıp Yıksalar da, kurularak geldiler ………..Yıkıldıkça …………Bir yenisi kuruldu ………….Her kuruluşunda ………….Yıkanlar …………..Diz çöktü önünde …………...Her yıkılışında ……………Damarlarındaki asil kana sığınıp …………….Yeniden dirildi. * Yurdun adı, Yurdun adı Ergenekon yurdun adı. Çağlar sonra, bugün bize Saatleri hep tersine Ellerinle kurdun hadi... .................Kelepçe,zindan, duruşma ......................Tersine çevirip tarihi .........................Nerde görülmüş? .............................Böylesine buluşma? Gerçeğin aynasına Bak, çekinme, durma bak! Ergenekon yaylasında Birlik, töre, dirlik, Hak... ....................Gel be ey yalancı tarih! ........................Duy be ey kiralık masa ...........................Ve gör yürekleri taa içinden gör .................................Gör can hukuk, gör can yasa Çık ey mavi gözlü sarışın kurt Feryâd - figân içinde bu yurt Yeniden ışık ol, aşk ol, aşık ol bize Silkinsin ulus, gülsün ülke Sağlansın birlik içinde dirlik Ve kaybolsun, uçsun, gitsin Kahrolası fakirlik... ..............................Açılsın kapılar, erisin demir dağ .................................Sevgi girsin içeriye ....................................Barış tebessüm etsin gönüllerde .......................................Yırtılsın karanlıklar son kez, ..........................................El ele, yürek yüreğe versin herkes... Harun YİĞİT NOT: Yukarıda okumuş olduğunuz destan, GÜLCE’nin NAZIM Türler olan; Akrostik, Üçgen, Gülce, Triyolemsi, Özge, Tekil,Yediveren, Tuğra, Gülistan, Yunusca, Dönence, Serbest Zincir, Sonem, Yiğitce, Buluşma Tokmak, Çaprazlama, Gülce Aruz olarak toplam 18 Nazım türünden oluşan BAHÇE ile yazılmıştır. |