Tahta Bavul...
Bugün telaşlı bir yolculuk havasındayım
Bu kez ben gidiyorum, sen kalıyorsun. Geride avutulacak hiçbir şey bırakmadan gidiyorum Ne senin bana verdiğin ümitlerden Ne de benim tadına doyduğum bekleyişlerden bir şey bırakıyorum Elimde tahta bir bavul Üzerimde yırtık bir parka ile senden uzaklaşıyorum En yakınında iken en uzağındaki birisi gibi davrandığın ben Gidiyorum… Nasılsa geride benden bir şey kalmıyor sana Ne dokunuşum, ne gözlerine bakıp susuşum Ne de başımı göğsüne yaslayıp uyuyuşum. Kollarında uyandığım sabahları da aldım yanıma Hepsi sıralı şimdi tahta bavulumda Sensizliği de koydum bu defa Seni beklerken, avutup teselli ettiğim umutlarımı da… Bir gölgen omuzlarımda Bir de ben giderken suskun kalışın ardımda Sendeleyerek gidiyorum sonunu görmediğim bu yolda. Taşıyamıyorum sanki kendimi Kamburlaşıyorum adeta her bir adımda Sensizlik mi, yoksa avutulmuş umutlarım mı ağır geliyor Yanıma aldığım tahta bavulumda? Hiçbir gidene benzemiyor sanki ayak izlerim Sanki geride kalan benmişim gibi ağlıyor gözlerim Ben, meğer seni giderken daha çok sevmişim Ben gidince arkamdan ağlayasın gelir zannetmiştim Bir el sallayıp uğurlarsın diye beklemiştim Meğer ben yüreğinden çoktan gitmişim! Şimdi yarıladım adını bilmediğim bir şehre giden bu yolu Hala çıplak kalıyor ayak izlerim Üzerine basıp geçecek bir ayrılık daha Yaşanmıyor bu yolda anlaşılan Bir ben gidiyorum demek, bir sen kalıyorsun… Bu amansız sancı bir bizim demek Bir derin yara, bir derin sancı gibi içerimde duruyorsun Bu kez ben gidiyorum, sen kalıyorsun… Yorgun düştüğüm her adımda Sendeliyorum bu ayrılık yolunda Taşıyamaz oldu kollarım Sensizlik mi, yoksa avutulmuş umutlarım mı ağır geliyor Yanıma aldığım tahta bavulumda? Ahmet Özhan Uygun © |
tebriklerim kalsın...