Kırışık Bir Ten Bir YüzeySeyir Sende saklıysa beni çeken Bükümlenmiş boynu büküğüm Arar bulurum seni... Zaman tünelinde Aradığım kendimi Sende zamanın molasını verirken görmüşler Uyandığımda tam yüzyıl aradan sonra Aynı yaşta kendimi kadim kederimle buldum, Memleketimi... Memleketleri duydum kadim kederli akıbetleriyle Tam yüz yıl aradan sonra Yandığım Anadolu besleyememişti yoksulunu yine Bir dere yatağında oyuntusu olmuştum suların Rüzgârın oyuntusu bir peri bacasında Kalabalıkların ayak izlerinde dolaşmaya çıktığım Girdabında akşamın Silkelendim Ömrüne şişman bir gardiyanın Ter kokuyordu Cinayet kokuyordu acı ve ekşi Ekmek parası kokuyordu belki Belki sen kokuyordun Bir darağacında Asılı bıraktığın güzelliğinle Ama sen yoktun... O gece O gece Bir Marmara incisi oldun bulunamaz Her yerdeydin bulunamadın... Yalın bakamayan gözlerde Unutulmuş bir duvar çatlağında örülmüş bir kırışık oldun Örülüyordun büyüyerek kıvrımlarına Yaşamın yüzüne Ben sende yaşlanıyordum Küllenmiş odunun damarsız bakışlarında Anadolu’nun karda açan çiçeği kokuyordun Sakındığım senden acılarımı bir yüze borç verecektim O yüz senin yüzün olacaktı Ödeyemediklerim yerine... Vebalin bende kalmasın Arama mevsiminin dallarında geleceğini İstiridye balık kokularında Bağlı bir keten boğumu umutlarım incinen sende yatar... Kör düğüm yarınım Seni ayağa kaldırmak için değil şairliğim Sana yaralanır yüreğim Paralanır... Paramparça... Anımsıyorum, Mevsiminin gün ortasıydı İstanbul’un Yedi tepenin yedi kulesi Hasarlı ellerime çökmüştü Göçüp giden tarih gibi Göçüp gitme yollarında Yaşamlar gibi Sana küçülten bakışlarda son bulurdu dilenciliğin Esirgediğin Dilendiğin umudundu... Benden Mizah sahneliyor serin rüzgâr koylarında yaşamın Aç kalışın kimin umurunda oyuntularında yattığın surların dışında Sen kırışık bir tensin bugün bendesin yarın bir başkasında... Sen bir yüzeysin kabuk bağlamış acılarına Ben bir seyir’im sende |