İstanbul Dileniyorum SendenBen bir İstanbul dilencisiyim Beni gören benden kaçsa da Sefil isteklerime boyun eğer Dilenmeye her gün yeniden devam ederim Bir gün sizinde yolunuza çıkabilir sizden de İstanbul dilenebilirim... Gün bitimi yorgunuyum Palazlandığım, Bütün gecem evsizlerin uğrak mekânlarıydı... Gözde mekânım gece üç ten sonra takıldığım -genelde şaşmaz - Sinan paşa caminin kuzeyinde kalan bahçe duvarı köşebendidir Bilmeyenler için tam adresimdir Hani pek sanat-siyaset camiasındaki muhterem zatların Uğrak mekânları kadar konforlu olmasa da uğrak yerlerim Bir- köpek öldüren- diktiğimde kafama Balıkçı barınağı tüm zamanların En gözde konforlu bir mekânına döner örneğin... Kaldırım ağaçlarının eğimli yaprak aralarına sığınan Öten sığırcık kafilesi varsa Bir çifte kumru da süslüyorsa Attığım ekmek kırıntılarının etrafında dönerek semah’lı yorsa O geceyi Hele birde Sere serpe bir yosma Sokağı yankılatan topuk sesleri... Cadde bostan sokak sahnesinde çıkmışsa defileye... Göğüs kafesinden çıkan memeleri Açık saçık kıyafeti ile semtin eşrafına bir resital sergiliyorsa Ben mekânlarımın ’monşer’i de Nasiplendiğinden tüm bunlardan Üstelik hiç para harcamadan Zat-ı âliniz hiç değmesin keyfime... ’Düşün’enin dediği gibi ’bakmak değil, görmek önemli’ Benim tarafımdan Yaşam felsefesine bu açıdan bakmak icap eder Başkasında değersiz görüneni Kendine değer kılacaksın... Bildiğim kadarıyla da Kimim kimsem yoktur Neyin var diye sorarsanız Sahipsiz birde kedim var Ekmeğimin benden artakalanını onunla bazen bölüşürüm Yediğimi beğenmez bazen... Bu kadar anlatmışken değinmeden geçemeyeceğim En çok sevdiğim yemek deniz yumuşakçalarından midye dolmasıdır Getireniniz olursa uzun zaman oldu rakı da içmedim Beyaz peynirden bir dilim Bir parça da limon eklemeyi ihmal etmeyin Belirttiğim gibi ...İstanbul dileniyorum sende-n... Başını Anadolu ya yaslamış Tahir’in ana kucağına yasladığı gibi Birde Marmara’sı var Hani şu haliç’i bıkmadan şarap çanağına dolduran... İçen Yorulmadan... Yudumlayan... Hani yok mu mütevazı dilenciliğime ilham kaynağı olan... Şu İstanbul... Varsa sende Allah rızası için... Mevsimleri... Zamanı... Bende kalan Sana örtünen Bir zahir ağrısıyım bu şehrin Yapışkan Ulu orta Seni yere çalan saralı bir nöbetin humması Sancısı... Ağrıyan yanı Utancı... Belki de sevinci, Boğumlu bir gün ardına çeviren acısı Kirli ellerimin Eklentisi sende yatan İstanbul dileniyorum Sende var Bunu iyi biliyorum... Ben İstanbul’u bazen hiç tanıyamayan Bir İstanbul dilencisiyim... Pek karışanım edenim olmaz Zabıta Resul dışında O da ne yapsın, Görev bilinci diye aldığı talimatlara uyar Diğerlerinden farklı nizami bir adamdır -iki pırpırı bu sayede omuzlarının yanaklarında vardır- Ortalarda gezinip İstanbul dilenmemden hoşlanmaz... Bazen alır nezarete götürür komiser Vedat’a teslim eder Eminönü karakolu biraz zorunlu uğraklarımdandır Tutsak olmayı oldum olası sevmediğimden Uzak kaçarım kelimenin manasından fiiliyatından İsteğe bağlı olandan bile Bir İstanbul ece’si sayesinde... Bahriyesi olduğu ömrümün Önünden geçtiğim bir şarap evinde Tabelasında Levi’nin şarap evi yazar Şaraba aşka ve sefaletime Para harcayanların Dağıtanların Taşanların Damarlarını kurutanların hayatın... Coşkusundan biraz da ayıba kaçanların belki... Akşamsefaları ipekli giyinirlerin... Gece kulüpleri çıkışlarında Gözünün içine baka baka İstanbul dileniyorum Beni gören İstanbul veriyordu... Ama bunu kendileride bilmiyordu Mısır çarşısında yolumu kaybettim Kendimi ararken Kâğıthane de sahtekâr bir dilenciye rastladım Meslektaşımdı Bir kolunu yeninden çıkarmış Partal kıyafetinde... Saklamış... Para dileniyordu, Kirli elini insanların ‘acıyan’ yanına uzatıyordu Allah rızasının karşılığını arıyordu... Ben İstanbul topluyordum O para... Ben İstanbul dileniyorum O belki de senden bir sigara... Bir opera... Selimiye kışlasına örtünmüş bir yıldızda Aranıyorum Hümanist bir gece sessizliğinde Ben İstanbul’u dileniyorum Aşkı, İhanetin yok bana İstanbul ben seni insanlarda arıyorum Yani minik ellerinde Leylanın Gün batımına yakın Menekşe ve leylak kokuları sarmış bir mezar taşının Kurt kiremit istasyonunda haydar paşa postasnın Deniz fenerinden kız kulesine Bir dalgakıran çemberiydi gözlerin Gözlerin mavi bakıyordu Boğazın serin sularında yıkanıyordu Bir Bir Ben bir İstanbul seferiyim Otobüs duraklarında Asfalt kayışını doladığım boynuma Ekmek arası dostluklarımız Dostluklarımız ayaküstü uğrak yeri Galata köprüsünde ... Üsküdar... Üsküdar dilimde türkülenir Ben bir ’İstanbul dilencisiyim’ Efsane yüklü gemiler boğazdan uzak ülkelere Tarih öyküsünü taşırken Ben seni dileniyorum istanbul |