İstanbul ve Annem
Sokaklarında dolaşıyorum İstanbul’un,
Şehrimin sokaklarından daha güzel, Daha canlı, ruh okşayıcı, daha iç gıdıklayıcı, İlginçtir sıkılıyorum, daralıyorum, Tenhalarımda zorba bir elem, Annemi özlüyorum. Pierre Lotti’ de Haliç’le hemhalım, Bir yanımda ekâbirler, suskun, Yürek boyumda Eyüp Ensari, Bir ince süzgecinden süzülüyorum tarihin, Doyamıyorum bakmaya, Kucaklamaya kıyamıyorum, İçimde tarifsiz bir sızıyla, Cenneti özler gibi, Annemi özlüyorum. Saçlarım beyazlanıyor, İstanbul’un bağrından yükselen nur gibi, Korkuyorum dokunmaya incinir diye, Mukaddesatı kirlenir ürpertisiyle, İstanbul’u, kokluyorum sadece, Avareyim, Gülhane’de geziniyorum, Bir yanımda Topkapı Sarayı, Karşımda Galata Kulesi, Annemi özlüyorum. Dalmışım Yerebatan sarnıcına, Nemlenmiş gözlerinden yaş dökülüyordu, Hüzün kokuyordu sütunları, Nedenini soracak oldum, Ayasofya’ya bakıyordu, Ayasofya masum, boynu bükük, kırgın, Ayasofya yaralı, geçmişe yangın, Mukabilinde tüm ihtişamıyla Sultanahmet, İsyan ediyordu bu ahvale, “Ayasofya’ya hürmet” diyordu. Koşarak varsam diyorum Yeni Camiye, Sirkeciye, Şu ikindi ezanıyla, Tüm olumsuzluklardan arınsam diyorum, Annemi / annemi çok özlüyorum. Haremden geçiyorum Fehmi Paşa Korusuna / sahilden, Gülümsüyor Kız Kulesi saklıca, Suya esir kara parçası, ama Yerinden ve halinden memnun, Dalgalara uzanmış sere serpe, Aşk sarhoşu kanımca. Ötesinde iki kadim kıtaya elçi mağrurluğuyla, Asil bir duruşla oturuyor Boğaz Köprüsü, Süzülerek yüzüyorum dibinden, Mest oluyorum, Yinede, Uzviyetimi boğan bir hisle, Cenneti özler gibi, Annemi özlüyorum. Geçmişe oynuyorum İstanbul’da, Hapsolmuşum ikircikli bir âlem içine, Surlara sancak dikiyorum, Sultan Mehmet’in neferiyim, Avazımı yırtarcasına “Allah Allah” diyorum, Kalbim zikirde, kavgam hoşgörüye coşuyor, Hak için, hakkaniyet için. O kadar meşguliyette rağmen, Her yanım yanıyor, Titriyorum, Cenneti özler gibi, Annemi özlüyorum. Sana yok şekvanım İstanbul, Sen, sen pir u paksın, Onca siretsizlerin istilasına rağmen, Hala ayaktasın. Oturmuşum Maçka parkına, Dolmabahçe sarayından, İmparatorluktan, Genç Türkiye’ye atlıyorum, Masmavi Marmara’ya açılıyor kollarım, Şehri yarımsım İstanbul’um Anlatılmazsın, yaşanırsın, Seni doyunca yaşıyorum, Yaşamasına yaşıyorum, ama Annemi / annemi çok özlüyorum, Bu hasreti anlatamam sana. Hırka-yı Şerifi soluyorum, Hasret nazarı modunda gözlerim, Ve dokunmaya mahkûm ellerim. Maneviyat kervanıyım Aziz Mahmut Hudai de, Çakıyorum tekmilli Selimiye’den, Yaz yağmuruyum Beykoz’da, Sağanak sağanak yağıyorum, Cenneti özler gibi, Annemi özlüyorum. İsteyerek düştüm ya isteyerek, Buğulu camlara arzularımı, /elvan elvan nakşettim, Özleme olta atarak. Farkında olmadan, Soluksuzca titremelere düşüvermişim, Tanımsızca kırk yandan titriyorum, Sanki kırk asırdır gurbette, Cenneti özler gibi, Annemi özlüyorum. Sapkınların her meşgalesi, nefis içindir fani âlemde, Hiç bitmez görülen ömür biter, biter bin yemin, Baki olan bir varlığı, yaratılanı gördün mü? Söyle, Altın tahta, maddiyata tapanlar, zelil oldu her daim. |