Sanırsın Ki Düş Değil’ama hep bir düşteyiz’ gönenci iç aydınlığın sahaf çarşısında üşüyor ay ışığını kargılayan ellerim kül törpüde ömrüm sabah erken oldu akşam geç akşam geç sabah erken son buldu düş esaret ve barkot bir ederin paha bedelinde giden bıraktı geleni bir mahsur bir kusur çatallanan zamandır aramızda sabahın tan ağartısı en dağılan hüzün seferlerimizde geçer içimizden böylede böylece gömüldüğüm düşlerim karayerde geçmiyor kömür gözlerin geçmiyor gözlerimin göz geçmişimden bu yerdeydi tam bu yerde bir bulut çatlamıştı orta yerinden dökülen umutlarımızdı yeniden bak Rıfat bu böyle bir yaşamaktı işte öyle bir yaşamak tarih bir nalbantçıda gülünç kıratlar örseler sancılar usancı aşk bir raylı abaküsün Sayıştay denetiminde her yakının bir uzaklığı sünür içimize sayılar sayrılarız birbirimize gayrileriz kendimize ucuz bir efkarda sarar yalnızlık içten içe karınca simit çörek bahçıvan aşçı sonra kadayıfçı abuzer lakin bizler bir frengi pigmentinde ölçüleriz ayancı kaçıncı ulan kaçıncı kırılgan inancımızın kuyruk sokumunda hak sev mizacı acı paşa taşı sarkacında asılı bedenlerimiz birbirimize yardım edemediğimiz onca çok şey var ki simetrik çalımlar semantik aşklar mesela saydamlığı bir editörün savlayan işemesinde şilteler uzanır yatarsın üvezinde yaşamın /soylu efendim önünüzde eğildiğim/ dağılacak bir gün bulutlar ardımızda |