Kokuşmuş Cümlelerin Fosilleriyle Bir Kibritin Dansıdır Ölüm
"Yağmur yağmasa eğer ıslanırım bu gece
Korkudan çakmak çakmak alevlenirim bu gece Kahve kokusunda sünüp bükülür Toprak toprak ağlarım bu gece" Bütün bu kenti başıma yıktı gökler ve Tanrılar Griyi aşağıladı bir fahişe yüzüne tükürüp İspanyol kaldırımında gitarın ıslak telleri Nara atıyor bir ölümlü yüzünü ekşitip Sesini sesime katıp doğmaktır en güzeli Arabistan çöllerinde güneşten boğulmak gibi Kleptoman yanınla gel gittiğin gece gibi İçimde tortular bırak Akdeniz’in sevdiği Damarlarımdan boşalan nehirlere kaynaşıp Örümceklerin ruhumu sömürdüğü gün Sana dair ne varsa bekletmek zamanıdır Zaman içinde harcanıp tekrar kazanılmak ihtiyacıdır Ölmek gibi kolun kopardı kafayı bulunca Parçalanmış cesetler gibi yanardı ateş koynunda Sensiz gecenin akşamında cümleler kokardı Fosilleşen her cümlenin bir kibritlik ömrü vardı |