UMUDUN UMUTSUZ KUŞU / ÜÇ İNTİHAR ÇİÇEĞİDevrilince bir çınar, asırlık bir ahın ardından, Geriye toprağa gelin, kefenlik bir can kalır. Gündüz kıskanınca rengini asi zemheriden, Geceye siyah duvağıyla, kapkara bir an kalır. Şimdi sus der,en gür sesiyle bir tutam rüzgar Ve her gece otağımda, anılar kan kusar. Parelenir ciğergahımda bir yer, Donar adı konulmamış yokuşlarımda kulelenmemiş kar, Keramet gösterir bıyığımda buğu, Ve donarak ölür dudağımda bir kuğu. Şimdi baş kaldırırım yedi düvele, Yorgun düşer mısrasında Karacaoğlan, Sadık kalmaz Veysel’e toprak, Bir ışık büyür gözlerinde deniz kızının, Bir ışık karanlığı yararak. Bırakırım; Bırakırım ete kemiğe bürünür Yunus, Ve Yunus diye görünür Yunus. Bir Taptuk ağlar kapanan gözlerine inat, Ayrılır yayından kınalı bir ok. Ve koşar yelesinde baharın bir kırat. Nal vurur bereketli topraklarına Anadolu’nun. Gözüm görmez kimseyi, Salınarak gezen bir ceylan kalır sırtımda. Gözlerinde masumiyetin tarihçesi. Ve dilinde aşka özgü ilga edilmemiş lehçesi. “Yanan anlar” der biri, sıvazlayarak dede Korkut’tan miras sakalını. Ve kimse bilmez inanın bu aşkın yazılmayan masalını. Bırakırım; Bırakırım söz sukut eder dilimde Ve üç intihar çiçeği boy verir yüreğimde. Biri sen olursun, yazık... Adı konulmamış susuzluğum benim. Biri ben olur benden geçer,yazık...Kına kokan uykusuzluğum benim. Şimdi efsunlu dilden düşen, gayba aşina bakışlarımızdı Ve biliyor musun hala turnaların dilinde kalan şarkımızdı? Şimdi bıraktım; Benden sonra geriye ruhsuz bir can kalır, Yorgun sesiyle gizli bir figan kalır Ve dudağından öperken hırçın bir sevi kuşu, Merhemsiz yarıklarda volkan kalır Dar gelir mekansız bir yüreğe, bu sevda, Başı önüne eğik bu yiğitten nam kalır. Titrer salıncağında bahar, Elinde yontulmamış kar kalır. Üşür rıhtımında sebepsiz bir lale Geride tarifsiz ferman kalır. Kim der ki gözlerindir derdime çare, Ruhumda kuşatılmış buhran kalır. Can susar azığında bihaber, Işıksız bezmimde tuğyan kalır. Sen düşer sensizliğin böğrüne, Senden sonra başımda talan kalır. Ne geçer aşkından bu gönül, Elimde mecnundan tırpan kalır. Ne içerim ayrılığın şerbetini, Göğsümde titrek dalıyla asuman kalır. Sokaklar tanır virane gölgemi, Yitik şehrinde sahipsiz duman kalır, Baş koyarım ben bu aşka gülüm. Ve yıkılan tahtımda asi bir sultan kalır. Şimdi sus gülüm, Sus ki gölgen konuşsun asırlık felaketlerini. Ve anlatsın karıncalara; Ciğeri beş para etmez ihanetlerini. Varsın yıkılmasın sırça sarayı, hırçın bakışlarının, Sebebi rüzgar değil, zamanı hiçe sayan asi kaçışlarının. Şimdi sus...Sus gülüm sus.... Bırak gölgen konuşsun! Ve umudun umutsuz kuşu,gözlerinde buluşsun Sen sanırsın ki dünya dönmezmiş senden sonra, Başını eğmezmiş saksısında menekşe. Hep imzasız kaldı bilesin zulamda esir kalan o isyankar dilekçe. Şimdi yeniden yazsam diyorum. “Arzuhalim budur yare”diye başlasam. “Vermez oldu derdine çare”diye ağlasam. Mühür vursa altına kazmasıyla Ferhat, Kül koysa noktasına Kerem. Can koysa duygusuna Mecnun. Diner mi sanırsın her gün bu gördüğüm kabusum. Gecede haykıran sesten geriye kan kalır, Ve ışıksız saçağında göğün, nefessiz bağıran kalır. Ne külünde yeniden doğar Anka Ne çizer varolmanın umarsız resmini. Bir kelebek ömrü kalır geride. Bir inşirahsız dokunuş titretir teni. Ölüm tanır mı o zaman beni. Dokunur mu dudaklarıma. Sarar mı bir kefenin ak beyaz ser poşu. Ya da taşlar mı beni,alnında “Kahhar “ yazan bir ebabil kuşu. Oysa göz dikmedim ben kimsenin mabedine. Ne fillerim var benim, Ne Ebrehe’den kalma kanlı mızrağım. Adım “aşk” benim. Ayrılıktır göğsümde dalgalanan sancağım. |
Kelimelere hükmünüz daim olur umarım