Saikim
Ben,
Bu kenti seninle sevmiştim. kıyıldığım uçurumlarınıda. kabus geceler kovulmuştu rüyalarda, katleden bir karanlık yoktu gözlerimde, sabır taşıydı bekleyişler çatlamak bilmeyen, doğmak bilmeyen şafağı beklerken... sorguları prangaya vurdum dirilen hasretlerde, gelişin, ömür sıfır noktasında çan çekirişken, adımlarımda hesaplamadan uzayan gölgeyi, kara çalan sözcükler dökülmezdi sevilere, kör kuytulara sakladım mazeretsiz haykırışları, bir ucundan tutunmak adına davetsiz sevdaya, karanlığın kalleş avuntusunda katledilmeden sabahlar, hüzün bulutları yağmadan sensiz bu kente. kahır yağmurlarına tutuldum sokaklarında bu şehrin, ağıt yakar sessizlik, varoş bekleyişler can çekişir, serseri avuntular dövüyor kaldırımları, gülüşler kelepçeli, hain dokunuşlarda ağlar sabahlar. Bağışıklık kazanmış acılar, nasırlı tutunmalar zindan, yılların tortusunda yosunlu yürek arta kalan, yalın ayak, çıplak beden.... dikenli yolunda hayatın bir başıma, tükenmek bilmeyen yokuşunda bir içim cigaram, dumanında savrulan umutlarda verilmiş son mola... Bitkin ve şaşkın, bir adresi de olmayan, kimliği bilinmeyen bir militan kahpe düş, Kurttan-çakaldan arta kalan yüreğin son parçası elimde dolanan, ...sım-sıkı avuçlarımda. şimdi, zaman karanlığın yarısından beş fazlası, ve ben, darağacına dayadım yalnızlığı, yorgun ve katil gecelerin kollarına attım kimsesizliği, dönüşü ve tanığı olmayan. ay fahişe bulutlarla sevişedursun kuytuda, ben; kışkırtan bir nikotin kokusuyla doğruyorum yüğreğimi, son parçası ihanet- hançer yarası... Mağrur bir bakış, masum dokunuş hayat gözlerimde, bir yanım sürgün ve bir yanım kahır yüklenen, bir yanım gurbet ve bir yanım hasret kokan, sığındığım son limana kırık dökük bir sal, vuruldu kıyıdan kıyıya sevdalarım, yıkıldım horat elde, bir başıma. geriya kalan, göçebe bir düş, sürgün hayat. mülteci bir özlem, kıyıdan dağlara savrulmuş. gök kuşağında rengi yer almayan, tanımlanamayan. mazlum bir çığlık, geceyi kana boyamış kimsesizlik. şimdi; Doğmayan aşafağı çektim darağacına, bilinçsiz ağlamıyorum artık her gidişe, susumuyorum ay buluta saklanırken, vuruyorum tekmeyi sehpaya şafk suya serpilirken. gidiyorum buralardan bilinmeze, dönülmeze... müsebbihim sen, saikim çilelerim... |