Hüzün terkibi
Yine benden uzakta bedenimden ayrılmış
Aklın sokak başında karanlık köşedeyim Ne varsa bana dair birer birer sıyrılmış Dalgada sürüklenen çatlamış şişedeyim Dalgalar savurdukça sol yanımda bir acı Şişeden dil uzatan ben diye eski cinim “Sensin “diyor “ uğraşma çığlıklara kiracı Hangi limanda saklı feryada müsekkinim Bu gün sona ermeli ak yüzlü kara sızı Bağrımı lime lime bölerken renk ve cisim Bu nasıl bir çiledir dindikçe artar hızı Girdabında boğulur dilek tuttuğum isim Durun durun ne olur beni bana bırakın Ey biçare penahım görünmeden beni tut İster beni azat et ister gözünden sakın Yokluğunla yok olur köhne bedende umut Med- cezir içindeyim ezel ebet arası Ya bir sabah ansızın giderse şanlı kuğu Derman aczine düşer yaraların yarası Ve bir daha açılmaz gittiği yolda buğu Bir rüya görüyorum hayalimle baş başa Zühre derin uykuda ve karanlık karanlık Karınca nidasında sessizlikte temaşa Bari Zühre göz kırpsa hiç değilse bir anlık Bir tebessüm bir ümit karanlığı yakan hâr Belki de gözlerimin bana bu son hilesi Yaşlı gözlerde esir mahcup dil-dâr ve didâr Sanki dağlardan ağır taşıdığı çilesi Hüzün terkibi gibi göze düşen çerçeve Benden beni alırken gülerek dilim dilim Keşke saklasa idi solundaki o eve İbrişimle dokurken vuslata mavi kilim Hangi cevherden işli ipek midir busesi Değdiğinde bir defa parçalar mı izanı Ah küskün yalnızlığın hicran dolu kasesi Közlenmiş serenâdın esrara düşen yanı Rüyamı dağıtıyor fırtınaya bedel ses “Artık yetişir” diyor;” meczubâne bu hâlin Bülbül ser encâmında eseceğin kadar es Üstüne gömlek gibi biçildi bu melâlin” Ve birden tepe takla gerçeğe düşüyorum Ne ses veren biri var ne pir elinde asa Ağustos ortasında ateşte üşüyorum Elimde kalem kâğıt önde titrek bir masa Dağlar otağ olmalı bülbül yuvası çalı Ses vermeli sesime inleyen sabır taşı Hangi taşa sarılsam ve tutsam hangi dalı Örter mi gölgesiyle canlı gezen naaşı Hür dağlara çarpmalı nefesim oluk oluk Kim bilir belki bir gün yol gösterir Asena Ya da bir baykuş geçer üzerimden korkuluk Ancak o gün tükenir vuslata olan senâ Son sefere çıkarken bedenim yavaş yavaş Belki bir damla bile akmayacak arkamdan Makberî’ce olacak ne çıldırış ne telaş Kara toprak “gel” diye asılırken yakamdan __________________Makberî…27/06/2010…….20:00…..İst |
Ses vermeli sesime inleyen sabır taşı
Hangi taşa sarılsam ve tutsam hangi dalı
Örter mi gölgesiyle canlı gezen naaşı
Hür dağlara çarpmalı nefesim oluk oluk
Kim bilir belki bir gün yol gösterir Asena
Ya da bir baykuş geçer üzerimden korkuluk
Ancak o gün tükenir vuslata olan senâ
Son sefere çıkarken bedenim yavaş yavaş
Belki bir damla bile akmayacak arkamdan
Makberî’ce olacak ne çıldırış ne telaş
Kara toprak “gel” diye asılırken yakamdan
Yüreğiniz ve kaleminiz dert görmesin ALLAH nazardan saklasın,yine mükemmel bir şiir okudum,selam ve dua ile...