SESSİZLİĞİN ŞİFRESİ SEN ... !Gece ; Henüz soyunuyordu siyah bedeninden sessizce Son bir hışırtıyla buruşuyordu beyaz karanlık evrende Korumasız kuşlar sinmişler umarsız bucaklara Cins cins haykırıyorlardı kara kahkahalarla… O beyazsı karanlığın kucağındaki gecenin ejderler sesleri Zuladalar hepsi de şimdi Kim bilir onlar kendi akıl dillerince, Ne tür acıkılmış ölüler düşlüyorlardır kendilerine… Güneş ise ; Meşguldü ufkun uç noktasında sarı sancılar içinde, Yeni bir sabahla can veren son koyu bulutları yıkmakla Meşguldü siyahtan damıtılmış yeni bir ak gün’le Oradan da kurşuniye dönüşme işiyle… Bana gelince ; Ben kuytu yalnızlığımın sarmalında inleye inleye Raks ediyordum acıların tam göbeğin de İçimdeki siyah fonun tezgahı eşliğiyle Ve dokuna dokuna yüreğimin paslı bam teline ! Hala da ayakta durabiliyordum kan kaybede ede Üstelik bin yıllık ölüm uykusuzluğumun cehennemiyle Ayılmaya çalışıyordum, Simsiyah düşlerimi örten beyaz ay lekesi sayesinde… Bendim o kaynayıp duran duygular yüzünden donmakta olan Ve sırdaş odamın penceresi önünde zorlukla soluyan Ölümün emrindeki çalınmış saniyelerimi bile , Sonuna dek harcamak için amansızca fırsat kollayan Oysa ben, Çoğu kez nafile yol almakta olan Bu girişin iki çıkışı vardı, biri kapısı acılarla tıkanan Diğeri mutluysan biraz olsun aydınlanan… Ben; Üçgen bir dünyanın yoğun bakımında inlerken Bu durum da bile rahatlıkla terk edilebilen Nefesini anılarından ödünç alıp ancak yaşayabilen O bahis konusu insan işte şu an ki ben Bendim her türlü sevgiye muhtaç yüreği hep susuz gezen Mahrum yaşayan bir vefasız aşk’ın jestinden Bendim işte o ben… Elindeki eksilerin ip incecik yağlı urganı ile, Sonuna dek gerilip yaşama şansı kısıtlanan Ve gün geçtikçe de yaşama şansı hızla un ufalanacak olan Gündüzlerin aydınlığında kolay yaşamak yerine, Teselliyi gecenin karanlıklarda yakalayan bir ben’dim o ben ! Yaşarken mazi kokulu dünyanın solgun bahçesinde Yaşamla bir küsüp bir barışan Yerin de,göğün de bu dünyanın ben olan Mutluluğunu ayrılıkla takas etmek zorunda bırakılan... ( II ) Ben yitik bir sevdanın VEDA bakışlarıyla uğurlanan Heyecan ve umudun her raundunda yenikliğe yollanan Ben, ayrılıkların bir türlü eskidemediği can ! YANİ O BİYONİK İNSAN !!!... Ve hala da anatomik yapısında güler yüzlü bir ENDAM !... Adeta ölüme karşı METALİK HÜCRELERLE yaşayan Noktalanmış bir aşkın namlusu karşısında durmadan horlanan, Çoğu yitik yazgılarıyla savaşan ben ki yanıp duran, O KOR ADAM !!!... Kör iğneli bir kundakta büyütmüştü aşkını Umuda doğru emekleye emekleye yol alan Bir sancak olurdu hep elinde mutlu mutlu dalgalanan Çünkü sindirirdi ayrılığı o içine yıkılmadan Her acıya karşı varım diyor ve devam ediyordu hayata hiç yılmadan... Sana ulaşabildim nihayet tüm icatsız türlü engelleri aşa aşa Seni aradım hınca hınç düşsel ajandam da Didik didik hedeflemiştim kendimi sana ısrarla Anıların takvimsiz yapraklarını bir bir saya saya Her geçen günün gece yarılarında Gün gün,saat saat ve hatta, Saniye saniye,dakika dakika, Saliseler bile vardı seni bekleyen tüm uçsuz taraflarım da… Hep sen vardın ben de yıllanmış bir sevda tadında Aklımdaydı o bebeksi yüzün, ölüme yakın olsam da, yine aklımda Sevene türlü sorunlar doğurtan sen ki oydun sanki yaradılışça da Vahşi ve ürkek bir kedi gibi sen ki ustaca Ancak mutluluk garantili bir yüreğe dahi nadiren sokulgan Sorunlar sonrası her çıkmazda ortadan kaybolan Sen vardın rüzgarlarımın yanık esintili kanatlarında Seven bir yürek vardı bir nebzecik gülüşünle hemen coşan Binlerce ben vardım senin bir benine karşılık oysa, Anıların bu uğultulu ormanında Daha çok sen’lerle ben karışımı yapışkan bir ruhla, Hasılı, tek beden de ikimiz vardık bu zaman tomarında… Eskiyordum derinlerimden akan uğultulu seslerle Eskiyordum seni görmeye görmeye Paslandırmıştı düşlerimi anıların giderek ben de Soymuşsundur o gizemli ruhunun sen şu an belki de, Nihayet öylesi uzun bir ayrılığın yorgunluğu neticesinde Siyah tenli bedeninden sıyrılırken böylesi bir yenik gece ! Sabahın körpe ışıklarıyla daha da çoğalıyordun bugün sen yine … Sessiz bir çığlık gibi bağırıyordu orman karşımda, Mazide kalan bir KARA SEVDA’nın ayak seslerini En yükseğinden sessizliğini kısıp fısıldarken kulaklarıma Bir buse konduracak gibi oluyordu bazen o kayıp sevda Böylesi ölümcül sessizliğin çığlıkları içinde Bakıyordum yeşil yeşil soluyan karanlık ormana Mor yüreğim şu an dev benzeri bir heyecan komasında Ve artık kucaklaşacağımı hissetmeye başlıyordum O’nunla... Ölümcül sessizliğin algıladığı anlamlar şimdi Son hızla deşifre oluyorlardı bir bir vede iki iki Dışarıdaki ayak fısıltılarının ak tenli şifresi Çözülmek için konuşmak istiyorlardı benimle sanki... Nihayet bitiriyordu Tanrım,karanlıklar bitiyordu !!! Yalnızlığımın böylesi bir amansız yolculuğu Artık her türlü umuduma yeniden nefes aldırabiliyordu Ta en başlardan beri o’nun o SUS olan dili, Susmuyordu şükür ki,artık hiç susmuyordu ? Çünkü şu an o çığlık çığlık ve tak tak’larla sürekli kapımı vuruyordu ! An itibariyle de tam da karşımda duruyordu ! Ve ilk söz olarak da bana, Nihayet “SENİ SEVİYORUM ” Diyordu !!!…. İ. Hakkı Gürcanok 05/Temmuz/2008 Ş İ L E |