Bülbül-i ZârKadınadam çocukluğunun tazeliğine Hâlâ o afacan zamanlara kurma saatleri Ne kadar gizlensen de dişiliğinin arkasında Hatırlamaya çalış,göreceksin Ayın ondördünü kuşanan yüzünde Ay misali tarifsiz güzelliğin Ele veriyordu seni Her seferinde Ruhunu yaban seslere tıkadığın zamanların öncesinde Dalga dalga çabucak karaya vurunca umutların Şimdi sanki kaderin Kağnısında öylece Vasıfsız bir kaçak yolcunun ağıdı gibi Ölüme türküleri yakıştırıyor şiirlerin Bilmediğin uzun yollarda Beyhude kanıyor dizlerin Üstüne kapattığın kapıların ardına bırakırken düşlerini Kendini ikiye bölünmüş buldun bir gün Tehditkâr nefesler alnında bırakıyordu nemini Daha en başından özlüyordun Çocukluğuna emanet bıraktığın Şebnem gülüşlerini Kuşatılmış bir şehir gibi İçinden ganimetleri toplayan azgın kefereler Bekaret sandıklarından merhametini mi çalacaktılar Sen törelere gark ederken kaderini Teslimiyetinin diyetini toplayacaklar sanıyorlardı Duaya kaldırdığın öpülesi ellerinden Acaba kaç gecenin vahasına nehirler bıraktın Bir türlü kurutamadığın maral gözlerinden Şimdi yorgun gözlerine bakıyorum da Başka iklimlerin yaralanmış beyaz güvercinidir diyorum Her defasında Bir dağ gülünün zerafetine gözlerim baka kalıyor Alnıma sürdükçe lirik şiirlerini Sana yakın bahçelerde usanmadan ötüp duran BÜLBÜL-İ ZÂR olasım geliyor Faruk Civelek |
"İçinden ganimetleri toplayan azgın kefereler
Bekaret sandıklarından merhametini mi çalacaktılar
Sen törelere gark ederken kaderini
Teslimiyetinin diyetini toplayacaklar sanıyorlardı
Duaya kaldırdığın öpülesi ellerinden
Acaba kaç gecenin vahasına nehirler bıraktın
Bir türlü kurutamadığın maral gözlerinden"
tümüyle güzel şiirleriniz ama bu daha bir güzel...emeğe saygılar