HÜKÜMSÜZlükgittin; papatya kokulu kır çiçeklerini arıyorum gecenin salkım taneli gözlerinden oysa; yıldızları dikmiştim şubat ayazına sen düştün avuçlarıma “safran çiçeği” kokluyorum bilirim bu tadı ciğerleri yakan poyrazdır bu üşüyorum boynu bükük mor sümbülün koynunda gittiğinde; genetiği bozuk aşk meyveleri topladım avuçlarıma damağımda kaldı şırası bozuktu tatları kustum! böğürtlen rengi sancıları hiç mi koklamamıştık çöl çiçeklerini hiç mi içmemiştik acı badem dallarından aşk iksirini kaçıncı neşter vuruşum yazgının yeşilimsi duvağına reçinesi hep mi hüzün damlatır sardunyaların özümden bir mum yaktım şimdi geriye kalan bir avuç kül… şimdi savrulabiliyorum boz kırlara, karlı dağlara, engin dalgalara taş olsa da yüreğim ağlayan Niobe… faili meçhul cinayetler işlense de ütopyamda zaman zaman ekiyorum pembe karanfilleri kanırtarak koparan ellere inat acıların koynunda pembe güller yeşerten hükümsüzdür şairliğim… -kır çiçeklerini örtün üstüme- |
savrulabiliyorum
boz kırlara, karlı dağlara, engin dalgalara
taş olsa da yüreğim
ağlayan Niobe…/
aşk yürürlükten kalkmış
şairliginiz değil..
taşa dönüştürülen niobenin yüreği üzerinde yeşeren
kır çiçekleri gibi yeşermeye devam etsin kaleminiz.
saygiyla.