ÇAL ŞİMDİYollar nereye çıkar, söyle ne olur yarın? İçim de kesilmiyor, nal sesi kısrakların... Bozkır çiçeği gibi, yüreğim, ürkek, titrek ! Açtım işte zamansız, isteyerek, bilerek. Kim bilir ki önceden, düşeceği kucağı ! Toprak dokuz doğurur, bilmeden olacağı. Sular mezar kazıcı, rüzgarlar ezber bozan, Ağır gelirken yükü, kahrından çatlar ozan ! Teskin etmezken şimdi, gönlümü yarin hali, Gerçeği deli fişek, ok çekiyor hayali ! Kime, nasıl söylenir? Hak etmedim bunu ben, Bekleyen kahrolurken, düşünmez çekip giden! İçimize bir ölü, bırakırken her veda , Dağlar da bir gün yürür, koşup gelir feryada. Vurur bir keskin ayaz, açık kalır gözlerin, Kim verir hesabını, açmayan çiçeklerin ? Bilseydim haykırırdım, bu dağdan, karşı dağa ! Kimse soru sormadı, düşerken bu toprağa. Kızgın güneş kavurur, bulut keser rahmeti, Görürüz de, bilmeyiz, yaşarken kıyameti... Sen bekle İsrafil’i, üflesin diye sura , Bu kadar izansızsan, bakma artık kusura! Çekilir şey değilmiş, ömür boyu üşümek, Yiğitlikten sayılmaz, kalktığın yere düşmek. Hangi rüzgar savurdu, böyle seni yabana ? Söz de sükuta erer, söylersen anlayana. Tarif gerekmez imiş, deseler de arife, Çal şimdi gönül senin, koy da beni bir tefe... Hayrettin YAZICI |
Dağlar da birgün yürür, koşup gelir feryada !...
Güzel dizelerinize saygılarımla...