...senin düşlerin yeter bize...
--orkun temel 20 eylül anısına…---
abi neredesin? ben güçlüydüm ama artık dayanamadım son dinlediğimiz müziği, gel balkonda bir daha aç yavaş, kabul etmezsin gibi yanına düşmeden geleyim… sen bana o zaman, daha sıkı sarıl abim abiciğim ne olursun bundan sonra beni düşlerinde bile dövme ben inan ki... senin yanında mutlu oluyordum ve seni çok ama çok seviyordum abilerin en güzeli… küçükken yanına almadığında, o köydeki oyun alanına ve dövüp kovduğunda kızarak, bağırarak bana ben ısrarla kaçıp yanına geldim çünkü arkadaşım, yaşıtım yoktu benim ben sadece senin arkadaşlığını istedim içinde abiliğini taşıyan, sıcacık… şimdi elim kolum bağlı, takadım da kalmadı yoksa yine gelirdim bir delikten sızarak koş gel yanıma abim kaldır müziği yarıda kesmeden… hoşçakal abi artık çok uzaklara gidiyorum bana düşlerimi getir, çocuksu arkadaşlığını taşıyan bana kendi düşlerini de getir benimkine benzeyen bana kapımı erken çalan, olgunluğumu değil çocukluğumu getir abiciğim… bana poşetler dolusu, yasaklı meyvelerimi getir muzu bol, kavunu kesilmiş olsun, sulu sulu karpuzlar elmayı çöpüyle yemeden, onları da ağzımda ıslatayım... bana duvardaki sazımı söylediğin yasaklı türkülere, sararak getir abim… çocukluğumuzda uçurduğunuz benim ta uzaklarda baktığım, o rengarenk uçurtmayı getir gökkuşağına dolayayım ipini… bana hastaneyi değil, okulların ilk zilini belediye otobüsü değil okul servisinin en arka yaramazlığını getir abim… bana yarının değil, bugünün düşlerini acıma değil, şevkat üzüntü değil, sevinç bilyeleri getir… özge’nin kıcıklığını tacim’i, diren’i, onur’u, ezgi’yi, dilan’ı, baboş’u ve doğmamışlarını da katarak, sar onları kendine sıcaklığınla getir ne olursun… bana annemin o sıcak elini senin yufka yüreğindeki sevgiyi getir... abiciğim bana ölü baba değil kucağında oynayacağım baba ve oyunlar getir… bana abi 3 dilim baklava getir haftanın 3 günü diyalizde gibi tadı damağımda kalan, herşey gibi… tuzsuzluğu değil size bakmadan kana kana içeceğim suyu getir köy kuyumuzdan, söğüdün kökleriyle çektiğinden olsun abim… bana ağıtları değil elimde sen ve annemli halayları bensiz düğünlerdeki davul sesini hastanede kulağımda çınlayan zurna sesini de getir... bana hastane pijamalarını değil okulumun mavileşen önlüğünü getir siyah hayatları renklendiren gök gibi berrak bulutları getir, yakalığım olsun bembeyaz… ve derslerindeki en ön sırayı getir, yaramazlığıma katlanarak... kolumda sızılar, yaralar ve iğneler değil künyeler, dövmeler getir gülen bir çocuk resmi olsun dövmem … bana tuvaletleri getir, gecekondu evimizin uzun uzun işeyeyim dökeyim içimdeki üreleşmiş sızımı… yağmuru getir abi, ilk aşkımı bana sırılsıklam yağan, şemsiyesiz, gök gürültüsüz… toprağını eştiğim, oyun yalnızlığımı getir köy evimi, bahçemizi, inekleri sürdüğüm o değneği ve aman unutma o tekerleği getir bir ehliyetsiz, bir emniyetsiz evin etrafında çevirdiğim… abiciğim daha fazla içebilir miyim daha fazla yiyebilir miyim, diyeceğim sağlığımı getir… abi ne olursun, mezarıma gel kimsesizken gel, yetimken gel su getir kova kova, çok susarım bilirsin üstüme kokulu güller yetiştir, bir de kardelen suyu bol bol içen çiçekler yetiştir, abilerin en güzeli… gel abim, bilirsin sana olan düşkünlüğümü bir imanlının bile, orucunda sabırsızlandığı o susuzluğa ben altı yılımı verdim, sabrı içimde sopa yaparak hastaneye gitmediğim, uyumak için yediğim sopaya benzer… ama tanrı mı, allah mı, bilmem her neyse, anlamam sevmedi beni anlamadı, imana gelmedi… ben nefsime hep hakim oldum yemedim yasaklı olanı, içmedim fazlasını ama yine olmadı o yukarıdaki her kimse sevmedi beni… gel abim, hep hep yanıma gel altı yıldır o çocuk aklıma sığdırabildiğim şeyleri bir bir anlatayım sana, bayram sevinciyle, ağlamadan… ve biliyorum abi seninde anlatacağın o kadar sorunun ve dersin var ki ne olur sende arifede gel önce söz büyüğümüzün, su benim, bir tasta su… sende bana anlat bunu her şey gibi çok sonraları fark edeceksin biz dost gibi kardeşiz… gel abim ama ne olursun ağlama çünkü biz ikimiz her zaman güçlü olmalıyız aynı babamız gibi… o da hastalandı, bizler için çalıştı, hastalandı hastalığının belirtileri olmasına rağmen gelmedi, çalıştı bizler büyüyelim diye, uzaklarda sınır dışlarında savaş alanlarında, radyasyonlarda, yatağında boş kovanlarla yattı gurbette kaldı, hüzünü taşıdı, yolladığı ses bantlarında ölümü getireceğini bilmeyerek, bir hediye paketinde ağıtlı… bizde babamız gibi olmalıyız ve ölürken bile sessizce, uzatmadan, aniden gitmeyi öğrenmeliyiz... biz bu evin erkeleriyiz abi babamla kaçtık, burada yatıyoruz soğuk ama bütün yükü sırtına verdik, bu bile çok daha soğuk ve sende bütün yükü sırtında taşıyorsun düşsen bile kalktığını babamla görüyoruz, biliyoruz… mezarlarımıza tek tek gel abim hayatta kimseler seni dinlemese de, anlamasa da biz seni dinler ve anlarız… ben gelemiyorum, biliyorsun ne olursun yanıma gel bana son dinlediğimiz müziği de getir babama da, annemin eşarbına sarılı biraz umut… abim babam senin için çok endişeleniyor benden duymadın olur mu ama ben abime güveniyorum sonsuza kadar… abim babamla yanyana yatıyoruz biliyorsun arada bir konuşuyoruz, annemiz sana emanet babam yitince, her şeyini kaybetti annem ama bizlere sarıldı, bizlere sobalar yaktı tezeği bol, odunu az… bizler için gençliğini, yaşlılığını, ömrünü verdi. abim, annem bana adana’daki, hastanede çok baktı sandalyelerde uyudu çoğu zaman o yüzden ona çok kızdılar, anlamadım ama ben o anlatmadı siz üzülmeyesiniz diye benim yemeğimi yedi, arta kalanını sadece beni hastanelere kaldırdı, otobüslerde elimi tuttu diyalizlerde üstümü çıkardı, pijamalarımı giydirdi haftanın 3 gününü hep bana ayırdı, ağlamadı görmedim size ağladı mı sonraları, ağıt yaktı mı uzun uzun, yasaklı dilimizle nenemin konuştuğu yani… abim annem bunları niçin yaptı biliyor musun? büyüyüp adam olayım diye, ona babam gibi bakayım diye aynı şimdi senin yaptığın gibi bizden uzaklarda, karı bol memleketlerde… ama ben başaramadım… abim anneme hiçbir konuda kızma, bağırma onun elinde kalan son umudu sensin ve aklı, gönlü hep sende onu yanından ne olursun ayırma ve en iyi sofrayı, en güzel torunları, ona sen sun benim adım olsun birde yanına birde umut’u ekle, ne olursun… abim annem gibi elif ablamı da yanında ayırma elif ablamı çoğu zaman anlayışla karşıla, hoş gör olur mu o hastalandı, çok saf şimdi, çocuk gibi ona asla kızma abi biz onu çok seviyoruz ve üzülüyoruz gerekirse benim için, bana yapmadığın okumayı öğret, yazdırarak…. biliyorsun, onun büyük bir ihtimal, bir kocası ve çocukları olmayacak inşallah olur, dua edeceğiz bunun içinde o yüzdendir çocukları hırpalasa bile çok sever… solmaz ablamın bundan sonra, bari destekçisi sen ol abim o yanlış yaptı biliyorum, ben şeresiz dedim çocuk aklımla amcalarımı sevdiğim için, amcam bana saz aldığı için sen kimin ekmeğini yersen, onun sazını çalma abim solmaz ablam çok yalnızlaştırıldı, yalnız kaldı hastalandı beni bile tedavi için o yurtdışında göremedi, ağladı gizlice yanında sadece o hastalığın ipleri, ilaçları, yalnızlığı vardı… elif ablam çok sevsin, mehmet’i, beritan’ı benim ve babam yerine, hırpalaya hırpalaya babamın ilk torunları onlar, benim ise ilk yiğenlerim dayı olmak çok güzel abim, amcalık nasıl olacak bilmem! ben o konulara karışmam ama annemi bu konuda da üzme… nenemizde artık yanımızda babam, ben, barış abim, dedem, sakine halam burada… xucce, musa amca ve diğerleri diğer yerde yeni mezarlıkta bize ayrılanan yerlerde, sıralıyız, yanyana gözyaşında bir boncuk gibi, bayram erzaklı, meyve suyulu ve bisküvili bizler şanslıyız yine de, yenide olsa, eski de olsa bir mezarlıkta mezarımız var mehmet abilerin mezarı bile yok kimsesizler mezarlığıdır, mezarları bir nurhak... babam dedi ki:‘’Oğlum nenesini benim son dilediğim gibi evinden ayırmadı. Onu yalnız bırakmadı. başka evlere yollamadı. aldı onu da annesi ve elif gibi dersim’de derslerine kattı yaşanan…. ’’ ve sonunda nenenin “evimde, kapımda, ocağımda, emeğimin önünde’’ öleceğim vasiyetini, sen ve mustafa amca yapmışsınız. evinde, kapısında, yani kendi ocağında çocukları, torunları ve arada bir çektirdiği gelinleri ile bizim yanımıza, ona ayırdığımız yere getirdiniz abim nurhak dağı manzaralı mezarlığımıza… babam bu yüzden sen ve amca ile gurur duyuyor son olarak abim biz burada bir olaya çok üzüldük, ağladıkta ama yanına yanı başına gelemedik, hastanelere… abim sen o kadar güzelsin ki herşeye rağmen hayat çok güzel burası çok soğuk, köy döşeğine sarıl misafir odamızda asılı olan sakallı dedenin dediği gibi: “ sen birini çok seviyorsan, o da seni çok seviyorsa, bütün malını mülkünü sat peşinden git. sen birini çok seviyorsan, o seni sevmiyorsa, yine bütün malını mülkünü sat ama bu sefer olabildiğince uzak kaç. . ” bence sende böyle yapmalısın abim sen o kadar zor şeylerden geçtin ki bunu da bunlar gibisini de atlatırsın boşver… ama ne olursun, o ilaçlarını düzenli iç abim… sen benim gibi hasta çocuklara ve sağlıklı olanlarına lazımsın abiliğini onlara ver benim için … ve abim bir sözünü gizlice okudum, gizlice yazdığın kağıdında “düşenin düşü olmaz. ’’ senin düşlerin yeter bize abi… ölüm gurbette en uzun yol ise yollar geçip, dağlar aşıp vurulup yaralansam bile her gece, ne olursun, kovmadan, bundan sonra en azından düşlerine yaralı düşlerimle girebilir miyim abim? KARALAMACA YAZGILAR KİTABINDAN... |