Erguvanî Sevda Faslı
Süzülür bakışlardan peteklerin saf özü.
Billûrdan ana kenetlenir zaman. An, menekşe rengine çalar ağlar dallarda erguvan. Natuvan çerilerin bakışlarında hüzündür zafer… Erguvan bakışlıyı görende, Ne dizde derman kalır, ne gözde fer… Susar o geçerken lâleler, sümbüller. Leylalar, leylin koynunda çıldırır. Güller, adıyla hem dem olur. Kaynaşır suretiyle gül . Misal özünde gül açar misaller. Suya bakarken suretin görüp mest olur ela gözler. Bir mahmur gazel okur kirpikler. Lâl dudaklar dinler… Eninler kucaklar geceyi. Dökülür gazel olup kelimeler. Sanırsın, nisan bir farklı an. Onun sultanı erguvan. Aşina zamanların aşiyanında münzevi aşk. Kılıç kuşanır bu ayda. At biner süvariler. Başlar yüreklerin cenk meydanında, Bir erguvanî sevda faslı. Ne aslı keremi bilir, ne Şirin’i Ferhat. Hayat suya yazar en kadim şiirini. Leyla, mecnununu arar, Aslı keremini. Ne mecnun ne kerem var. Yâr , nar bir de erguvan akşamlar. Işıldar nisanın gamzelerinde. Yeşil baş ördekler yüzerken göllerde, Elifin suya düşen bakışları; Bahara çevirir kara kışları. Hep böyledir, Erguvanlar açarken şarkıların nakaratları. Koşar, yüreklerde sevdanın yılkı atları. Hasreti çizer gönle kanatları turnaların. Gölgesi düşer yüreğe erguvanların. Bir buruk masaldır, Sevdanın erguvan faslı. Ne şerhe gelir ne lügatlere sığar, Bir nisan akşamında vaveyla olup göklere ağar… Ankara,16.03.2010 İ.K |