ADIN...İnadına aldırmıyorum Üstüm başım dolu boya… Bana çocukluğumu anımsatan renkleri yakıştırıp Öylece tutundum seninle hayata… Herhangi bir gecenin yarısındayken Çiziyorum gözlerini bardağımdaki dupduru suya… Cennetimdeki düş edasıyla Kendiliğinden gülümsüyorlar bir vakit… Ve işlerken desen desen tuvalime senin yıldızlarını Her biri adına söylenmiş serenatların nağmeleriyle Durmaksızın akıyor, doluyor tüm gecelerime… Hep seni yazar oldu birde kalemim Korkusuz savaşçı olma iddiasıyla… Hep senin hallerini fısıldıyor Elimde fırça darbelerim Usul ve dokunaklı… Tıpkı sen… Ve sen; yeter ki uyanma… Geciktin de demem ki bir zaman sonra… Meğer eski hüzünlerin sarmış seni Kuşlarının uçmaya başladığı yerde… Sonrasında bir rehavet almış götürmüş hayalinden Saçlarımın kokusunu… Unuttun mu çokça bekledim… Uyuduğun gecelerce, tuvallerce seni… Özledim… Nasıl, hangi tatlı uykudur seni böyle sakladı kendinde Yorulup elim ağırlaştığında elimi hisseder miydim? Ellerin tutarken elimden ben de Ve yetmez miydi bu bir insana. Fırçamla son kez bu derbeder şehri tarttım ağırlığınca… Bir harabeye dönmeden içim; hem renkleri Hem seni, hem ellerini unutturmalıydım, Sabırsız istekli ellerime… Ama adın; koparılmaya unutulmuş Bir takvimin son yaprağı gibi Kalacaktı aklımda… |