MEÇHUL RANDEVU
Nerde, nasıl, ne zaman öleceğim bilemem
Bilsem sanki ne çıkar yazılanı silemem. Ölünecek zamanı bilmek değil marifet, Asıl hüner o anda Allah’a teslimiyet. Her dakika, her saat ölüme hazır olmak Sevgili bekler gibi, hep özlemiyle dolmak. Ölmeden önce ölmek, ölmeden önce ölmek, Ömür boyu dünyayı gönülden silebilmek. Öldüğünde ölmemek için yaşarken ölmek, Bir hayat arasını ölüm sırrıyla bölmek. İlk bölümü imtihan; dünya denen bir hayat, Son bölüm; sınav ecri ve ebedidir hayat. Ya huzurlu bir çehre ya da çetin meşekkat, İşte ölüm gerçeği görünen bir hakikat. Yaratanın insanı haşladığı ilk nokta, O ebedi alemin başladığı ilk nokta. O noktada başlayıp, o noktada bitermiş, Nasıl yaşarsa insan öylece de gidermiş. Eller, kollar kilitli, hep çatallaşır o an, Bacaklar birbirine girer dolaşır o an. Eş dost, mal-mülk... Ne varsa hep çaresizdir o an, Ve en iğrenç bir hayvan sureti alır insan. Ne muhteşem manzara kimininse hicreti, Bir sevgili misali biter o an hasreti. Kapıda karşılanır, selamlanır o melek, Uçar gider dünyadan tebessümler ederek. Minareden bir ilan sala verir müezzin, Yüzler donuk ve soğuk, gönüllerde bir hazin. O konuşan haykıran önceki insan nerde? Cansız, kansız, soluksuz yatıyor şimdi yerde. Şimdi o ki kalkamaz hareketsiz bir ölü, Üzerinde incecik bez parçası örtülü. Sal üstünde cenaze şehitten başkasının, Bakılır mı rengine o gün hamam tasının? Ve yakılır bir ateş, kaynayan su kazanda Elbet bir gün oraya o mezarı kazan da Bilir ki o şekilde er ya da geç girecek, Onun da mezarını bir kazan belirecek. Ve boydan boya beyaz, bembeyaz bir elbise Bu ne korkunç Allah’ım ürpertici hadise. Hafif eğimli çatı, tek odalı toprak ev, Yatılacak burada ister sevme, ister sev. Bir yatak ki döşeksiz, yorgansız ve yastıksız, Bu ne korkunç yolculuk azıksız ve katıksız. Oradaki tek azık, burda yaptığın iştir, Ya çok tatlı bir yemek ya da zehirden zehir. Adım adım ilerler omuzlarda cansız at, Elindeyse o anı bir saniyecik uzat. Dostları son görevi namazla ifa eder, Namazdan sonra imam; “nasıl bilirsiniz” der. Cemaatten gür bir ses “Allah rahmet eylesin.” İmamdan yine sual, “hakkınızı neylesin?” “Hakkımız helal olsun, Allah onu affetsin, Götürün misafiri artık yerine gitsin.” Herşey bitti tastamam bilinciyle mutluluk, Ve dönüyor mezardan dalga dalga topluluk. Ev halkında telaşe ağlayanlar ağlaşır, Herkes büyük acının ıstırabını taşır. Ondan geldik hepimiz ve ona döneceğiz, Pörsümeyen hakikat, mutlaka öleceğiz. Gidiliyor hep bir bir, sıra sıra durmadan Öyle bir an geldi ki bende de durdu zaman. İrkildim ve anladım yettiğini vademin, Dediler; bir cenaze taşındı burdan demin. “Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm” İşte böyle oluyor, böyle geliyor ölüm. Böyleyken dünyalığa heveslenmek ne diye? Ve işte, işte bana en mükemmel hediye. Gelenler mezarımda okusunlar bir Yasin, İbret alsın insanlar akıbetini bilsin. Herşey onda açılır, aydınlanır, çözülür, En sonunda nihayet ölüm de bir gün ölür. * * * * Mehmet Akif UÇAR |
Pörsümeyen hakikat, mutlaka öleceğiz.*
Gidiliyor hep bir bir, sıra sıra durmadan
Öyle bir an geldi ki bende de durdu zaman.
İrkildim ve anladım yettiğini vademin,
Dediler; bir cenaze taşındı burdan demin.
“Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm”*
İşte böyle oluyor, böyle geliyor ölüm.*
Böyleyken dünyalığa heveslenmek ne diye?
Ve işte, işte bana en mükemmel hediye.
Gelenler mezarımda okusunlar bir Yasin,
İbret alsın insanlar akıbetini bilsin
Herşey onda açılır, aydınlanır, çözülür,
En sonunda nihayet ölüm de bir gün ölür.
güzel bir şiiryer yer kafiyelerde kaymalar meydana gelmiş ama daha güzellerinin geleceğinede inanıyorum biraz daha gayret ,finali güzel olmuş tebrikler
selam ve dua ile