AYRILIK GECESİ
Duygu ve düşüncelerin ruhumu sardığı,
Beni alıp Kaf Dağlarının arkasına attığı, Durmadan hıçkırıklarla yürekten ağlattığı, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Ağacın dalındaki sararmış yaprağın esintisi, Ağlayan ruhumun ayrılmaz bir sayfasıdır, O umutsuz sayfada, son bir durak vardır, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Bil ki her mutluluk, bir acıyla biter, Ayrılık zincirlerinden bir halka kopar, Gözü yaşlı sessizlikler hep haykırır, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Ben burada varım, yok oldum işte, Sizde aynı ruh ve ceset bulundukça, Hep ayrılık sözlerini haykıracaksınız, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Ağlamasaydım, gülemeyecektim cesedimle, Ben ağlıyorum, ruhum gülüyor kaderimle, Ruhum ağlıyor, ben gülüyorum şu sözlerle, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Ayrılık olmasaydı, bilinir miydi beraberliğin kıymeti? Her ayrılık, yeni bir mutluluk ve gözyaşının habercisi, Kalemden akan mürekkep bile haykırıyor bu sesi, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Ben yazarken bile zaman hızla kaçıyor benden, Bense geriye doğru koşuyorum, gerilerin gerisine, Orada mezar taşıma yazılanı buluyorum umutsuzca, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Yusuf, Züleyha; Sinan, Mihrimah; Tahir, Zühre, Ferhat, Şirin; Leyla, Mecnun; Kerem, Aslı… Asıl kalmalarının sebebi, ayrılık mı birleşme mi? Onlar da bu sözleri dağlara, taşlara haykırmışlardı, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Her ayrılık bir var oluştur, ayrılık gecesinde, Seven sevgililer ise aşk ile buluşur o gece. Toprak sıkar insanı, sıkar da çıkarır ortaya, Ayağa kalkan insan bir tabela görür, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi, Ayrılık gecesi, ruhumun son hecesi… Temmuz 1998 İstanbul |