GARİP bir servete toz konduŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Servet-, Fünun: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Mehmet Rauf
Beş Hececiler: Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon Yedi Meşaleciler: Sabri Esat Siyavuşgil, Vasfi Mahir Kocatürk, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi, Muammer Lütfi, Ziya Osman Saba Garipçiler: Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday ORHAN VELİ KANIK: ’’ben Orhan Veli ... Yayan dolaşırım, Mütenekkiren seyahat ederim. Oktay Rifat’la Melih Cevdet’tir En yakın arkadaşlarım, Bir de sevgilim vardır, pek muteber; İsmini söyleyemem, Edebiyat tarihçisi bulsun, ...’’ Ankara’da bir gece sokakta Belediye’nin açtırdığı bir çukura düşmüş, başından yaralanmış (10 Kasım 1950) , iki gün sonra da İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştır (14 Kasım 1950) . Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilmiş, ancak sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştır. Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 23.20’de hayata gözlerini yummuştur (14 Kasım 1950) . 36 yaşında, en verimli çağında ölen Orhan Veli, özgeçmişini, şiirine içselleşmiş olan humour’uyla şöyle özetlemiştir: ’1914’te doğdum.1 yaşında kurbağadan korktum.9 yaşında okumaya,10 yaşında yazmaya merak sardım.13’te Oktay Rıfat’ı,16’da Melih Cevdet’i tanıdım.17 yaşında bara gittim.18’de rakıya başladım.19’dan sonra avarelik devrim başlar.20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim.25’te başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim, şimdi askerim’.
beş hecesini yedi meşalemse tutuşturan,
garip bir aşkı firar ettiren firak, yanlızlığını besliyor ellerim, nasırına bastığın çığlık çığlık martıyla... çalınır ıslığımın payına ses dalgası, en uzun bekleyiş devresi, taşınmaz diyerek taşıdım... akşam çöktü yanaklarıma, ellerimin ellerinde sürse sefası, gamze çukurum şairimi gülmekten öldürür, ağzım sessizliğine gömülür... içim içimi yediğinde, başkaldırım çiğnedi vurgusu heceyi, gece tanımamazlıktan gelse de hüznümü, adını ’’özlemek’’ koydum yarınımın, özlemini, kıyıya vurdum da duydum, dize geldi dizelerim, dizlerim dövüldükçe rüzgara, kucak dolusu şiirlerce zaptedildi karanfil, yoldum, çeldim anafikri hürriyetin... zifirine intiharlı bir bakış fırlatıp, uzaklık olurum kendime... el bilmişim kendimi, dönemem yarına geri, gül dedin gülmekten kırıldım, gül dedin çüçeklerimi sakladı bahar, kasideleri gazelleriyle peşim sıra sonbahar, kapandı mabediyle yüzüme bulutlarım, ellerimi gözlerinde kaparım, geceyi tanıyamazsın... buğulanmış gözlerim sil baştan geceyi, suratımı asıp, sırılsıklamken ayağı kayan yıldızlar, toplansın bağrımdan yoksunluk, ağır aksak bir ömre boyun eğdiren redif, bahtiyarını topallatan körkütük dilenci sabahıyla, uzatma deyişine... ellerimi uzattım, aşkın yolu şiire dolaştı, hayalkırıklığını güneşe taratan saçlarım, dudağımın kenarında kalakalmış uçurumuyla, el ele tutuşan tozpembeyi, gözüme kaçıran deniz, mavi kaçağınım, öfkeleriyle koyu bir sohbette lacivert, şavka vurduğu tokatı sert, ay tutulması dillerim, yakamozlara verecekken sırrımı, aynalara çok kırıldım, kalıplara aruzum döküldü, saçıldı siyah, saçma sapanlara vuruldu serçe... Orhan Veli, şiirime veli, kanıksamalıyım, bedava yaşıyorsam evveli, satır arasına almasın gece, uyuyamam ki aranızda, bir varmış bir yokmuşuyla kararsız masallara hiç büyüyemem, uykusuzluğumu sensizliğime eşit de dağıtsam, Spartaküsüm abaküsümü küstürür, biri biz yapacakken, uçarı gökkuşağımın rengi uçardı, güneşe açardı gönlümü... edebiyatlarımın divanlarındaki ihanet, divaneliğime bahane olsada, divanlarım rüya görmeyi... bırakmadı sana, tutulmuş nefesi umman bir zaman, bunu hiç ummazdı senden, cümle alemi kuyruk olsa el aleme sallanan el veda, uçurtmalarına bağlasalar durmazdı şeytan, tellere takılıp takılıp düşeyazmalarım, bağlanır düğüm düğüm akılsızlığıma, dilimi çözdü ellerim, yalanına yakalanan kelebek, kandırsa da zeytin dalını, konduramaz öpücüğünü mutluluğa, yatsının mumunu söndüren kırkikindi tanıdım, yağmuru avuçlarımda deli ırmak, sızdım kaldım geceye kızdım, su ağladı gözlerim taştı, mendillerim yine sınırları aştı, sadakatimi kendine sanma, ben kendime ihanet edemiyorum, bizi aldatamıyorum bizle... garipseme ne olur, her şiir garibine gitmesin sana yazıldıysa da, yüreğine dokunamadı, imgelerim sana kaçak hala.... tutuklanamadı, tek varlığım...servet-i fünun... o servetimde sensin, ... bağışlanamadı... Sinem Şanlı |