BİR TREN YOLCULUĞUKüçücük bir tren odasında, Sekiz kişi, Yere sere serpe yatmış çocuklar, Saçları darmadağın ve kirli, Sümükleri akmış, Yanaklarında kurumuş sümükler. Fındık toplamadan dönüyor işçiler, Elleri çatlamış ve kanıyor. Hepsi yorgun, Hepsinin beli bükük, Hepsinin çatlak ellerinde bir avuç çaresizlik, Hepsinin gözlerinde yağmur bulutları, Hepsinin dudaklarında hırs. Kahretsin diyor, Kan çanağı gözlerle dışarıya bakıp adam, Sigarasından bir nefes çekip. Yeniden dalıyor gözleri uzaklara, Belki de sılasına doğru havalanıyor gönlü, Geride bıraktığı karısına çocuklarına uçuyor. Başındaki soluk yemenisiyle ağzını kapatıyor gelin, Karnı burnunda, Kucağında emen bir çocuk, Yanıbaşında iki tane, “Erim askerde” diyor herkese, bir düş kuruyor, sıcacık, sonra sönüyor gözlerinin feri, bezgin bakıyor dışarıya. Ve yaşlı bir kadın, Cebinden tütün tabakasını çıkarıyor, Bir sigara sarıyor kendine, Diliyle yapıştırıyor. Eski bir çakmakla yakıyor, Birkaç kez çaktıktan sonra. Kazandığı parayı düşünüyor, İçi ısınıyor. Belki bir entari alacak mor çiçekli, Belki de askerdeki oğluna gönderecek kimbilir. Diğer ikisi saatlerdir uyuyor, Umurlarında değil dünya, Ve hiç bitmeyen horultularıyla, Birkaç kez düş görüyorlar gülümseyerek. Küçük tren odasında sessizlik dans ediyor, Arsızca... Ve karanlık yavaş yavaş dağılıyor, Tren duruyor. Herkeste bir telaş, Koşuşturuyorlar. Ellerinde valizler, Bırakıp tüm düşlerini geride, Gidiyorlar, Amaçsız... ONUR SANCAK |