AKLIMIZ ÇELİNDİ
Tükürsem aynadaki resmime
Ve bütün aynalara, Aynalar da âlet edilmiş, Küfür dolu yalanlara. Ben kul muyum, köle mi? Kimin kölesi? Kölelerin kölesi mi? Maddiyatın esirleri, Hür olmuş, Bize gülen aynalarda. Nefisler ileri fırlamış, İki gözle bir boğazı öğüterek, Aynaların yalan şarkısını dinleyerek. Bütün değerli eşyalarımız, Rakam dolu kâğıtlarda, Alın teriyle kazandığımız, Bütün servetimiz gitmiş, Yatan kazanmış, Adli ilâhinin dışında… Canavar ormanında tilkiler, Çok mu çok yatarmış, Kalkınca da karşısında bulurmuş, Doyumsuz, açgözlü bir canavar, Giden ya davar olurmuş, Ya da gelirmiş davar, Bu fırsatları kaçırmazmış, Sihirli, kurnaz tilki… Ormanın doruğunda, Kralın makamı varmış, Gelenler, gidenler için, Sinsice pusuya yatarmış, Astığı astık, kestiği kestikmiş… İşte halimiz bundan ibaret değil mi? Maden dolu vatanımızda, İşleyecek maden bulamayız. Su dolu derelerimizde, İçecek su bulamayız, Su ararız çarşılarda. Toprağımız boldur, Toprak ararız meralarda. Aklımız çelindi, Beynimiz delindi, Kaynak kuruyunca, Manyak edildi nefsimiz, Boylu boyunca. Çağıltılar işitilmez oldu, Çay kenarlarında, Sularımız akmıyor artık, Ürün dolu ovalarımızda. Beton dolu kanallar, Bizi bilinçsizce tüketime adadılar, Kol ve kanatlarımızı kesip budadılar. Tütsün istemediler bacalarımız, Yerlisi ve yabancısıyla, Ateş ettiler, küfrün tabancasıyla, Bulamadıkları madenleri bulduğumuzda, Etrafımıza dört duvar ördüler, açık havada. Nefes al, sessizce yaşa, Aklını iki delik arasından çıkarma, Diye mahkûm edildik, Ömrümüz boyunca, Ye, iç, yat, uyu, uyu, büyü, Sakın ha! Başını kaldırma… Tilki çabuk kandırır, aklı olmayanları, Yedirir, içirir, yatırır uykuda duranları, Kene gibi emdikçe emer masum kanları. Kuş tüyü yataklarında yatarlar, Seni asgari ücretin önüne atarlar, Ayakkabılarını sildirirler, En sevdiğinle sindirirler, Attan indirip eşeğe bindirirler… Aynalar yansıtmayın bu çarpıklıkları, Diyemiyorum, sızlatmayın vicdanları, Senin görevin yansıtmaktır gerçekleri. Hak ve hakikâtin heybesini omuzlayarak, Yol almaktır iki hazineyi de kucaklayarak, Müslüman’ı kardeş bil, ayırmasınlar seni, Yoksa dönmez değirmenin sarsılmaz bedeni. Herkes baş olmaya kalkışırsa, Acımadan yer; baş başı, Billahi ortada ne baş kalır, Ne de başları taşıyan ayaklar, Ayakları ise seni maddiyata ulaklar. En yüksek rütbe ve diploma, Zalimin zulmünü duymaz kulak, Ölümün altında ezilir ulak ulak. Gölgenin arkasındakiler, Ölümü asla göremezler, Rütbelerin en yücesini alır, Takva kulpuna sarılanlar. Dünyevi nefisler, Heva mı desem heva, Hasta ruhlu insana bulamazsın deva. Sen, er olmaya niyet et, Hem yükün az olur, Hem de heyben tıka basa dolur, Belki nefsin eriyip giderse, Aklın hakikâti o zaman görür. Gelin! Kardeş olalım, Yoksa çok davar oluruz, Canavarların ağızında, Kaçsanız da tutar sizi, Uçsanız da En dar boğazınızda. Demir olalım, dövülelim, Ateş karşısında, Asla pes etmeyelim, Kalkan olalım, kalkalım, Omzumuzdaki yükü eritmeyelim. Yaklaşmasın bize tehlikeler, Çelik ruhumuzla karşı koyalım. Sabrınız ateşte piştiği zaman, Hakkı haykıran tevhid çeliktir size, Eğer imanınızı siper ederseniz küfre, Hakikâti gösterecektir, Rabbiniz size… 05.07.1993 Konya |
selamlarımla nihat yurt kanada canlar gurban canada