KADER VE KEDER
susmalı mıydı
vefasız hayata karşı hiçbir şey olmamış gibi... yahut, “can”ını mı haykırmalıydı isyan edercesine... ortalığı yaygaraya vermektense o koca bedenini eritmeyi göz önüne alıp kendinden bekleneni yaptı ve susmayı tercih etti... o sustu; benimse çeneme vurdu, birbirimize hep muhaliftik çünkü ve hep öyle de oldu... fenerbahçeliliğim de, halk partililiğim de ona muhalifliğimdendi... tıpkı onun babasına olduğu gibi... gerçi; muhaliflik hep kanayan yaramız oldu: “özellikle halk partisinde”... bitmek tükenmek bilmedi... ama bu seferki hiç beklenmedik bir damardı bedenine muhalif olan... asıl kanayanın beyninin içinde olduğunu fark edemedik! o heybetli taşlardan oyulmuş binalar içerisinde dolaşan yüreksiz beyazlılar ise fark etmek istemediler... yine de o barıştan yana tavrını koydu ve zeytin dalı uzatırcasına “ege”ye beynini emanet etti... onlar ise bir damara sahip çıkamadı... kederini çekmekti belki de kaderi... kader ve keder! korka korka yaşadığımız bir masala dönüşüverdi birdenbire ve istemediğimiz başrolü sundu... ürperten, soğuk, karanlık hasta koğuşlarında rolümüzü okurken, masalın derinliklerinde ağıtlar yakılmış, begonyalar gömülmüş, neyler ayrılık ezgilerini çoktan çalmıştı... begonyaların külleri ile birlikte ağıtlar eşliğinde savruluyordu denize “tekin"... lakin; dayanamayan anam oldu; hayat “darbe”yi erken, ege “müdahale”yi geç, anam ise “devrim”i tam zamanında yaptı... şimdilerde, annem; yüreğini begonyaların topraklarına gömüyor... bir “umut” bekliyor, begonyalar yürekli yetişir mi diye... babam; bütün gün, hiç ayrım yapmadan, herkesle sessizliği paylaşıyor... ben… beni boş ver... begonya yerine bu sefer papatya topluyorum ama nafile kalbim tükenmek bilmeden ağrıyor... “smyrna” ise tek başına, yorulmadan bize ağlıyor... izmir , 25/08/2005 |
Tebrikler.
Saygıyla selamlar Mersin'den.