Özgür Doğmuşuz Hilafsız !niyetler katmerleşmiş her adımda bir nefret dökülmüş sofralarımıza kaşık kaşık ağızlar tatsız tuzsuz ağızlar sessiz soluksuz bir insanlık ki karanlığın kertesinde kiminin yüreği kiminin dili hiç yeşermeyen bahçe Issız bir çöl kuşatmış bedenleri olduğundan yüksek görünmeye özenmek midir çizmeden yukarı çıkıp, kendini bir şey sanmanın saçmalığı ve böbürlenmenin budalalığı en korkunç ve en geçit vermez olduğunda utanmak hafifletir mi rezilliğimizi ya da gülünç olmak, çaresizliğimizi etimiz, kemiğimiz ve gözlerimiz beynimizin o köhne kapısında ayrımı doğuruyor durulur mu ayrı gayrı bir yerde her gün yeni umutlar doğarken çocukların gözlerinde merhametin kilosu kaç para saklanan düşmanlık çıkınca ortaya ormanların aslanı adaların kralı olmak mıdır kahramanlık özgürlüğü yakmaya, ve yıkmaya amade olduğumuzda korkuyu giydirip kuşandırdığımızda insanoğluna fakir yanımızdır… masumluğa ters duran adımlarımız bir tarafını acıtmadan yakmadan yürekleri çoğalamaz mıyız görürdük belki çekmeseydik peçeyi yüzümüze özgürlüğün iyiliğini açık seçik güzelliğini oysa özgür doğmuşuz, hilafsız bağışlanmış bize toprak kokusu ne kadar çok seversek o kadar varız öksüz değiliz, yoksul da, ne de zavallının teki sömürgeciler gibi birileri ister azgın ister yırtıcı isterse ürkütücü olsunlar hırslarını delip geçen, kınından çıkmış onurumuz dolanıp duruyor haritasında ülkemin bazı şeyler hiç bitmeyecek, hiç değilse… bütün hışmıyla ve de heybetiyle köpürenler insanlığa ayrımı öğütleyenler haydi körükleyin yürekleri sarılın kardeşliğe ihanet düşmanındır ne teslim ne ihanet ne zulüm o buzul karmaşada kurtulmalı insan ezmeden, kimse kimseyi ve sömürmeden insanlığın sıcacık bakışlarında sevmeli sarmalı sevgiyi… 04/ 10 / 2009 / N_Erol |