kambur hamal
-hayır öyle bitmedi bu masal
sen yoktun seyyahın veda anında- hatta ‘bir varmış’ demeden daldı ... bir yokmuş o zaman parmak hesabıymış yalnızlıklar renk dahi yokmuş orada karakalem tablolar... sen yoktun...öyle dedi müstakil seyyahın son sözleriydi bayağı değildi bu masalın nihayeti evvel zaman içindeydi de kalbur... kambur bir hamalın omuzlarındaydı şehirlerde gece karası sessizlikler kol gezerdi yüreği yamalı bir hamal vardı sırtı kambur...urganı fersude yolda kalmış sözlere dil olurdu ellerde güller solardı... bereketsizlik boy gösterirdi kambur, dünyanın yükünü çekerdi -ha gayret- diye diye bir çatırdı kopardı belinden şehri enkaza çevirircesine ama uyku ağır basardı terazide hamal susardı... sen sustun...evet sustun ikrara teşebbüstü bu seninki baştan razı olmak lazım masalın sonuna sokak aralarında eşkiyalar gezerdi dillerinde nara... sen sus’tun kambur hamalın iniltisi yayıldı etrafa bastırırcasına naraları takati kalmamıştı belli -öyle dedi seyyah ,kızma bana- paçavralara bürünmüş elleri nasır yumağı... hiçbir şefkat isabet etmemiş avuçlarına ince bir dokunuş... tomurcuklara güz gelmiş bağında gözleri gam torbası olmuş kirli sakalları ıslanmış dar sokaklara yağdıkça yağmur yükü taşınmaz olmuş -iyi dinle sen yoktun seyyahın bağrında- yağmur değmiş esrarengiz yükü... direnememiş yerin sarılışına urganı kopmuş torbası delinmiş nasırları azmış ıslak kaldırım taşlarına dağılmış gözyaşlarında boğulurcasına bir sevda dökülmüş... sevdalı hamalın son yüküymüş... öyle dedi seyyah- sen yoktun- -bir yokmuş- hiç varmış...kızma bana zira; öyle dedi seyyah |
hiç varmış...kızma bana
zira;
öyle dedi seyyah
............
Ben sussam sadece...
Siz tamamlarsınız....