gençliğim...(ve ankara...)
hoyrat yalnızlıkların aşinası mı oldum ne?...
nedir bu tuhaf duygu olmak istenilen her an olamamak yada hep yorulmak daha ilk adımda ilk basamakta. zor olanı mı sevmek kaderin sana yazdığı yazgı. gün garip,gündüz karanlık gibi ıssız ve bitkin. gece doğması ümit edilen güneş, sayamadığım yıldızlar. yar ise beklenen sabah, uyku sersemliğinde heves. bir gün diyorsun, nafile mi yoksa uyanmak?... yanılgı olmamalıydı gençliğim, hep bir türkü gibi yaşanmışlığı, yakılacak ağıtları olmalıydı kitaplar dolusu... gençliğim; ne geçtiğim olmalıydı ne de hatırlanamayan zaman. ne,neydi ki o yıllar denilmeliydi ne de keşkelerin bozgununa uğramalıydı hiç bir zaman... olmamalıydı sır dolu yada sırdaşsız kalmamalıydı. gençliğim; gözümden akamayan yaş, kördüğüm olan hıçkırık. vefasız dostlar, yalnız yürünen yollar kalabalıklarda... sayılamayan kaldırım taşları çıkmaz sokaklarda. gençliğim; tek kelimeden doğan şiir, her mısrası ızdırap. yanmayan sigaram ve hep tam ortasında bıraktığım bana küsen kitaplar. bitmeyen okulumdu gençliğim. öğretmen olmayı istemek ama hiç öğretememek kimseye, diplomasızlarında kalemi kırarken de olsa tuttuğunu, yazabildiğini ömrünü ve sevebildiğini en azından bir gülü!... gençliğim; duyuramadığım sesim,çığlığım. kendimi tarif edemediğim, her seferinde boğulduğum bir damla! su dolu koca bir umman... kavgalarım, arkadaştayım bahanesiyle ziyaret ettiğim nezarathaneler, alınamayan ifadeler ve zindan ağlatan boş daktilo sesleri. sabahında görülen dost, belki yarım ekmek kahvaltı. bilmemek o günden önceki hiç bir günü ve sorgulamamak neden bilmediğini. en güzel olanı da, özlenen,hasret duyulan dost kıvamında o yarım ekmek kahvaltı. gençliğim; yürümek yeşilırmak boyu, ama hiç merak etmemek bu hırçın nehrin nereden doğduğunu. harşenayı izlemek umarsızca. bilmesende köşkünü,tahtını,saltanatını krallara inat kral olmak ve sizede kalmadı!dercesine izlemek harşenayı... gençliğim; tarifsiz bir çoşku ve aynı heyecanla afişlemek sokakları hep birşeylerin arifesinde. ne ödül istemek ne de ödün vermek zafer ilan etmek istenilen o günlerin gece yorgunluğu. zirveye varıldığında ise zaten unutulacak olan ismini,cismini herkesten önce davranıp unutturduğun, gençlğim; usulca gidişim ait olduğum yere, sanki hiç yokmuşcasına orada olanı biteni dinlemek. çoğu zamanda kulak tıkadığım böbürlenmeler. sıcak simit kokusu ve taze,demli çay buğusunda herşeyi bir anda unutup kaybolduğum derin muhabbetler... gençliğim; ne uğruna,neden niye diye sorgulayamadığım ve bir türlü çözümleyemediğim yorgun kaçışlar siren seslerinden. lise çağlarımda liseli olamayışım, zuladan girdiğim kampüsler, fakülte yurtları... gençliğim; elmadağ yokuşunda mahsur kalmayı özlercesine arzuladığım ankara yolları. tandoğan,çankaya, minaresine güvenip gezdiğim kocatepe. kızılay,ulus ve tek ümidimdi kurtuluş... yaşımın tadını çıkardığım tek mekandı gençlik parkı. herne kadar ihtiyarlasa da ömrüm onyedi yaşımda, derin bir sevdaydı başımda,ankara... gençliğim; ne geçtiğim olmalıydı ne de hatırlanamayan zaman ve hiç vazgeçmemeliydim anadan,babadan,yardan... gençliğim; varmak istediğim tek zaman,her zaman!!!... gülbey... |
elmadağ yokuşunda
mahsur kalmayı özlercesine
arzuladığım ankara yolları.
tandoğan,çankaya,
minaresine güvenip gezdiğim kocatepe.
kızılay,ulus
ve tek ümidimdi kurtuluş...
yaşımın tadını çıkardığım
tek mekandı gençlik parkı.
herne kadar ihtiyarlasa da
ömrüm onyedi yaşımda,
derin bir sevdaydı başımda,ankara...
gençliğim;
ne geçtiğim olmalıydı
ne de hatırlanamayan zaman
ve hiç vazgeçmemeliydim
anadan,babadan,yardan...
gençliğim;
varmak istediğim tek zaman,her zaman!!!...
ah gençlik.
şimdi bir hatıra olarak kalacaksın öyle mi?
saygılarımla.