kızıl son-bahar...
Ben sana her tutulduğumda
Koca bir yalnızlık ayağa kalkar Bir hicran saplanır Bir kalabalık birikir Ellerini göğe doğrultur İçimde büyüyen suya hasret filiz Yüzün düşer düşlere Bir haykırış bir çığlık karışır söylenenlere Özleminle dolar yani bu yürek Akar sancısı sonra içinden Bir başıboş ırmağa dönüşür hasret Bir çizik daha atılır sonra Gözlerinde hapsettiğin mahkûmun duvarına Ve hiçbir tahammül gem olmaz artık Göğsümün orta yerinde patlak vermiş Çare kabul etmez isyana… Ben sana her tutulduğumda Koca bir yalnızlık ayağa kalkar Bir hicran saplanır Bir kalabalık birikir Dev gibi bir adam yere yığılır içimde Dağlar eşkıya kabul etmez Göç yollarında eskir yüzler Yüreğimin tam orta yerine saplanır gurbet Bir damla düşmez gözümden O kadar kolay mı ağlamak Yine de göze kelepçe ne gerek Sen düşersin aklıma Ve mani olmak ne mümkün İki ciğer arasına sıçramış Çare kabul etmez yangına… Ben sana her tutulduğumda Sultan Ahmet’te güvercinler üşüşür Ben sana her tutulduğumda İstanbul üstüme gelir Ay gözlerinden düşer, Kızıl bir sonbahara dönüşür… |