Nilgün
Ne nile takıldı gönlüm ne güne.
Gönüllüydüm canla yakan sürgüne. Adresini sordum nisan gülüne: Periler ülkesi, hüzün bestesi, Yıldızlarda gizliymiş efsanesi. Dedim: Var mı acep bu derdimin çaresi? Dediler, merdiven kur bak gökyüzüne, Başımı kaldırıp baktım semaya. Benziyormuş gülüm güneşe aya. Tutuldum ansızın nil renkli nilgüne. İşte, O gün bu gün. Nilgün’le başladı gün. Nilgünle bitti. Ben, Laciverde sürgün. Nilgün, Çivit mavisinde hüzün. Sabah çaylarımda demdi gülüşü. Sımsıcak nefesi bir aşk öyküsü. Başımı döndürürdü saçlarını çözüşü. Maviye demirlerdi yüreğim her gün. Hüzün tavında dövülürken kalbim, Örsle çekiç arasında. Bir kat daha severdim gözlerini, Kabuk bağlardım nilgünün gönül yarasında. Dibace olurdum gönül sayfasında. Beni anmadan başlamazdı güne. O yüzden gönüllü olurdum maviye sürgüne. Beyaz nil mavi nile kavuşurdu. Mavinin içinde beyaz kaybolurdu. Vuslat kıyımızdan savuşurdu. Güneşte hüzün rengi, Gün son bulurdu. Özlemim, Yeniden nilgün olurdu. Nil, gün boyu aşkı solurdu. Gönlüm göğe nilgünle aşk salıncağı kurdu. Ben onun için yaşardım, o gözlerimden sevdamı okurdu. Aşk sayfasına gönlümün, nilgün nilgün adını dokurdu. Ankara,08.07.2009İ.K |