CADI KAZANI...şehrin üstüne bir sis gibi örtülüyor ağır yalnızlıklar isli lambaların cılız ışıkları serpiliyor umutsuz sevdaların üstüne yorgun adımlarım sürükleniyor nemli bir lodos okşuyor teneke saksılarda büyüyen ebruli karanfilleri çıkmaz sokaklarda köhne kapılardan içeri süzülüyor sonra ıslak malta taşlarının serinliğine karışıyor âşina gölgeler gibi ayrılıklar uzak bir semtin tenha sabahçı kahvesinde dünden kalan katran karası bir çay gibi hasret kaynıyor ve ben sönmüş köpükleriyle aksak ayaklı tahta masada unutulmuş içilmemiş bir acı kahve gibiyim yüreğime telveli kopkoyu acılar çöküyor gece bastırıyor iyiden iyiye ıslanmış üşümüş bir kedi gibi sokuluyor göğsüme sesin içimden ağlamak geliyor içimden kendimi yerlerde sürümek geçiyor içimden ökselenmiş yüreğimi örselenmiş sevdama zincirleyip bir forsa gibi küreğe mahkum etmek geliyor... ah...içimden her şey geliyor da bir tek unutmak ihtimali gelmiyor vaz geçmek gelmiyor can vaz geçmek gelmiyor ve hatta unutmaktan ödüm kopuyor halâ sen ben ve bizden kalanlar kara kulplu cadı kazanlarımda yüreğimin ateşiyle kaynıyor bu yanışa ne el ne yürek dayanmıyor can can dayanmıyor... CEYDA GÖRK 22 Şubat 2007 sa:05.47 |
saygılarımla