KADERİN OYUNUYazmak istiyor ama yazamıyorum. Duygular yoğun, hücreler suspus, Yazılacak ne kaldı diyor, Yaşanılanlar yaşandı zaten.. Hayat sana bir kadeh sundu, İçtin doğarken, içilecek başka şey yoktu, Acıyla gözyaşı karışımı kokteyi, Tüm hücrelerinle ruhuna doldu.. Hep açtın sen, annenin sütü yetmiyordu, Oysa açlığın acıdan geliyordu, Bunu sen değil yalnız, kimse bilmiyordu, Senin acın doğumundan geliyordu.. Acılara sen o zaman başladın, Bakan gözleri hep sevgi sandın, Belki evet, o zaman doğruydu ama, Birazda içlerinde zavallı Nigar vardı.. Sen masum, sen melek, sen bebek, Alıştığın acılarla yaşlı gözlerinde gülücüklerle, Sıcak yaz gününde, 67 depremiyle sarsılırken, Anne beni bırakma!! Diye haykırışlarını söyler annen.. Sen iki yaşında bacakların alçıda, Baban şuursuzca camdan kaçarken, Annen şaşkın üstelik karnı burnunda, Sen yine çırpınarak diyorsun; Anne beni bırakma!! Anne yüreği işte babaya benzer mi?.. Ölüm umurunda olmadan koştu yavrusuna, Baba canını, anne yavrusunu düşünen, Bir fedakar annenin acılı çocuğu.. Dedim ya, doğarken başlamış acımasız hayat, Çocukluğun Arkadaşlarının alaylarıyla geçmiş, Sevgiyle dolu yüreğini onlara verirken, Hep itilip dövülmüşsün sen, Küşücük kalbin ve bedenin acıyla yıpranırken, Hayat hep sana oyunlar oynamış.. Yaratan seni güzel yaratmış olsada, Gençliğin yine gözyaşıyla geçmiş, Kullara verilen sevgi ve aşktan nasibini almadan, Yüzüne gülüp arkandan, cisminle alay edilmiş.. Kadersizlik bırakmamış yakanı, Yediğin aşı zehirlemeye devam etmiş, Sanki demiş hiç gülme sen, Düşmanım sana, dünyaya neden geldin, Peşindeyim ben, seni bırakmam hiç.. Olgunluğumda evlenip mutlu olayım dedin, Bir darbeyi de eşinden yedin.. Sömürülmek harcındır senin, Bir evlat verdi seni yaratan, Ona rahat bir hayat dahi veremedin.. Kader oyunlarını oynamaya devam ediyor, Cismin bıraktı seni, ruhun toprağı özlüyor, Yavrun Allah’’a emanet, bilirim için kan ağlıyor, "Ey kader! Son darbeni de vur, yeter artık, Vasiyetim olsun sana, Bari yavruma acı verip yorma.." Diyorsun sen, dinmek bilmez gözyaşlarınla.. |
Sizde;
"Sen masum, sen melek, sen bebek,
Alıştığın acılarla yaşlı gözlerinde gülücüklerle,
Sıcak yaz gününde, 67 depremiyle sarsılırken,
Anne beni bırakma!!
Diye haykırışlarını söyler annen.."
mısralı şiirinizdeki gerçek üstü gerçek ve yaşanılan ızdırablar tekmiliyle 67 Sakarya Depremi'ni yaşatan..
Bizde;
"Işık.. bir anda söner üst üste çöker duvar
Ya sen kalırsın altta, ya ben, ya binbir çocuk
Ölüye rahmet.. cana ne ekmek var ne su var
Canları diri diri gömenler kimdir çocuk!
Odur, madde uğruna sana ecel olan O’
Her gittiği makamda torpilini bulan O’
Çimentodan demirden kumdan saçtan çalan O’
Kıyameti mahşeri bir düğün bilir çocuk!
Şu çürük binaları yapan da bir babaydı
Kirli parmaklarıyla durmadan para saydı
Her binayı hakkıyla sapasağlam yapaydı
Yıkılıp da âleme olmazdı kabir çocuk!"
ile; tahayyül üstü tahayyül acısı ve sancısı veren 99 Marmara Depremi'ni anlatan iki şiir;
şayet lûtfederseniz Kardeş Şiir olsunlar, olur mu?
Kardeşlik zira sabır, metanet ve tesellileriyle insana mutluluk veren en hükümlü davranış ve en dostane yakınlıktır.
Acılarınızdan acı, hüzünlerinizden hüzün alıyor, size selâm ve dualarımı gönderiyorum..
Bekir Yalçınkaya