iki lokma arası sürülen kuru çökelekti çocukluğumuz çökerken ağırlığı sırtımıza ezilirken altında yaşamın yüzümüz gülmüş içimiz kan ağlamış fark edilmemiş yokluğumuz nerden bilirdik ki yolun başında çelme takacağını hayatın
...
üzerinden geçmeye kıyamadıkları hep aynı yamalı yol olurdu anamın-babamın hep aynı endişeli gözlerini bize emanet edip giderlerdi işe kara kara düşünüp de boğuşurken bulunca onları çocuk halimizle önemini bilemediğimiz ve adını koyamadığımız bugünkü yoksulluk denen illetin içinde hep aynı görünürdü solan yüzleri bize gün hep aynı başlardı aynı kovalamaca ve yorgunluğun geçmeyen izleri sıçrardı üzerlerine
her gün sabahın erken vaktinde kaldırımları aşındırmakla yargılanan babam saatin yokluğuna hayıflanıp kurardı gözlerini alarm gibi aydınlığa işe gecikme korkusuyla hesap yapacak vakti bile bulamadan elinde kıdemlik yol arkadaşı bir sefer tası ceketinin bir cebinde hep taşıdığı bayat ekmek arası kuru çökelek öteki cebinde bir türlü denkleştiremediği bozuk yol parası her sabah iki saat önceden yola koyulurdu telaşlı ağır adımları onu gene işe yürüterek yağmur çamur demeden sürüklerken o herbirini gözünde görürdü sanki alacaklı sonra da kendini cezalandırdığının farkına bile varmadan bütün öfkesini ve hıncını çıkartırdı bir güzel ayaklarından
her akşam yorgun argın eve dönen anamın-babamın anca geldiklerinde fırsat doğardı emektar ellerine rötarlı sevgi bahçemizin avuçlarına ekilişi onlar bize hasret telaşlı yollara düşedursunlar bizim de sokaklarda serili kalan yaşlı gözlerimizin evde kevgir misali nasırlı parmaklarına süzülüşüne ve her gün film şeridi gibi başa sarış sahnesine tanıklık payı çıkardı üzerimizde dolaşan acımaklı gözlere
gelir gelmez soluklanmalarına bile fırsat vermeyip hem sevgiye aç hem de ana babaya muhtaç sıraya dizilmiş bir vaziyette ve de dört gözle ellerinin saçlarımızda gezinmesini isterdi başımız bir de güvenli kollarında huzuru yakalayıp öpücüklere döşek serip dizlerinin altında kırmızı olmayı beklerdi yanaklarımız daha küçüktük henüz almıyordu bücür kafamız nerden bilirdik ki kör topal ilerleyen zamanın kamburlarını gere gere sırtlarında çıkartacağını yatıya kalıp
biz ise üç afacan olanlardan habersiz mutlu bir şekilde gülen yüzümüzle takılır dururduk ellerimizden kayıp giden uçurtmamızın peşine düşlerimizi yakalamaya yorgun düşünce minik adımlarımız cıvıl cıvıl rengine hayran olduğumuz ve boyanmak istediğimiz gökkuşağı olurdu her gece rüyalarımıza çağırdığımız en cilveli arkadaşımız
balonsuz havaya uçan çağrının kapısı güm diye çarpınca suratımıza perde gibi gözlerimiz kıpırdamadan asılı dururdu camda gel zaman git zaman anlardık ne gelenin ne de gidenin olacağını çocukluk işte! bakardık ne avutan var ne okşayan ne de duran başucumuzda teselli arardık zırt pırt güneşin tavır yapan koynunda boyuna bir türlü yetişemediğimiz topuksuz pabuçlarla bahse yatırıp yarıştırırdık küçük görünen ayaklarımızı garibim de oynadığımızı sanıp nazlı edasıyla saklanırdı bizden köşe bucak çok çoook uzaklarda
...
hâlâ içimde küçüklükten kalma oturan haylaz bir kız çocuk aklı sürekli oyunda yorulmak bilmeden hoplayıp, zıplayıp tam gidip boynuna sarılmak istesem küçüğümü yakalayıp köşe kapmaca saatimiz başlıyor nasıl da yüzü kızarıp
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Çocukluktan Kalma Yamalı Düşler şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Çocukluktan Kalma Yamalı Düşler şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
iki lokma arası sürülen kuru çökelekti çocukluğumuz çökerken ağırlığı sırtımıza ezilirken altında yaşamın yüzümüz gülmüş içimiz kan ağlamış fark edilmemiş yokluğumuz nerden bilirdik ki yolun başında çelme takacağını hayatın
nerden bilirdik yoksulluğu nerden anlardık onların hallerinden fakir ama belki mutluyduk çocukluğumuzda şimdi bizlerde büyüdük anca şimdi anlıyoruz fukaralığın dilinden çocuklarımıza bir ekmek parası bulmak için koşuşturmaktan ağrıyan belimizin alnımızın terini silerken onları mutlu görmek unutururyor herşeyi
iki lokma arası sürülen kuru çökelekti çocukluğumuz çökerken ağırlığı sırtımıza ezilirken altında yaşamın yüzümüz gülmüş içimiz kan ağlamış fark edilmemiş yokluğumuz nerden bilirdik ki yolun başında çelme takacağını hayatın
=================================================
sosyal adaletin bozukluğu gelir dağılımındaki oyunlar Anadolu insanının ekmek için yaddellere çıkmasına sebep olmuş...Oralarda bile çocukluk hatıraları unutulmamış. tebrikler Şairem ... Saygılarımla
Sayfanıza ikinci gelişim. İlk geldiğimde duygularımı nasıl aktaracağımı inanın bir an bilemedim ve okuyup ayrıldım ve şimdi tekrar sayfanızdayım.
Dizelerinizi okuduğumda " ben çocuk oldum mu, düşlerim ve hayallerim var mıydı? Diye düşündüm bir an. Evet, ben hiç çocuk olmamış dört yaşında büyütülmüş kocaman bir kız yapmışlar ve hayvanların peşine göndermişlerdi dağlara. Babamız yoktu vardı da biz biliyorduk. Kâğıttan uçurtmalar yapardı köyün çocukları ama bizim elimizde kâğıdımız bile olmadığından onun nasıl yapıldığını ve uçurulduğunu bile bilemezdik. Ayaklarımız hiç bir zaman dedemin ve babaannemim arkaları kesilmiş kara lastikten başka ayakkabı görmedi. Onları da giydiğimiz için kızarlardı evdekiler. Dikenler, ısırgan otları, taş toprak yırtıp geçerdi her yanımızı ve sırtımda kardeşim ile dolaşırdım hayvanların peşinde.
Offf Beni nereler götürdünüz sevgili şairim. İçim bir kez daha acıdı inanın.
İnsanın içindeki çocuğu öldürmemesi ve geçmişe yolculuk yapması çok güzeldi şair dost, etkileyici bir yürek seslenişi okudum gönül sayfanızdan kutlarım...
hala içimde küçüklükten kalma oturan haylaz bir kız çocuk aklı sürekli oyunda yorulmak bilmeden hoplayıp, zıplayıp tam gidip boynuna sarılmak istesem küçüğümü yakalayıp köşe kapmaca saatimiz başlıyor nasıl da yüzü kızarıp
YÜREĞİNİZE SAĞLIK SEVGİLİ ÜSTADIM GÜZEL BİR ÇALIŞMA VE MÜKEMMEL BİR ŞİİR. KUTLUYORUM SİZİ.
Öyle etkilendim ki anlatamam.Bir hayat, bir insan . Yaşanmışlıkların şiirsel anlatımı enfesti. Bir an bende çocukluğuma döndüm sayenizde.Neler geçmediki gözümün önünden . Buruk bir yürek esintisiyle bitirdim eseri. Ne çare gelmez , gelemez artık o eski günler ne acı, ne tatlısıyla hepsi birer anı durağında sonsuzluğun sonunda beklemekte. Teşekkür ederim sevgili arkadaşım paylaşımın ve hissettirdiklerin için. Emeğine ve yüreğine daim sevgimle, saygımla.
*YAKAMOZ* tarafından 6/6/2009 9:42:36 PM zamanında düzenlenmiştir.
iki lokma arası sürülen kuru çökelekti çocukluğumuz çökerken ağırlığı sırtımıza ezilirken altında yaşamın yüzümüz gülmüş içimiz kan ağlamış fark edilmemiş yokluğumuz nerden bilirdik ki yolun başında çelme takacağını hayatın
üzerinden geçmeye kıyamadıkları hep aynı yamalı yol olurdu anamın, babamın hep aynı telaşlı ve endişeli gözlerini bize emanet edip işe giderlerdi kara kara düşünüp te boğuşurken bulunca onları çocuk halimizle önemini bilemediğimiz ve adını koyamadığımız bugünkü yoksulluk denen illetin içinde hep aynı görünürdü solan yüzleri bize gün hep aynı başlardı aynı kovalamaca ve yorgunluğun geçmeyen izleri sıçrardı üstlerine
Güzel ve bir of çektiren dizelerdi, çok etkileyiciydi kardeşim,,,yine şairliğini ve bir dönemde yaşananları nostaljik bir biçimde anlatmışsın iyi de yapmışsın kutluyorum kalemine ve yüreğine sağlık diyor saygılar sunuyorum...
Canım benim çok güzel şiirselleştirmişşin başından geçenleri... Ben çok iyi anlıyorum çünkü ben 7 kardeşli, iki anneli ve bizlere ekmek ve okul parası yetiştirmek için emekli olana kadar (hatta emekli bile olduktan sonra da çalışan) çılgınlar gibi çalışan memur bir babanın kızıyım... Babacığım yaşamıyor şimdi ama çok arıyorum onu... O yoksullukla nasıl da baktı 11 kişiye ve okuttu akıl alacak gibi değil gerçekten de... Hatta çoğu zaman daktilosunu alır eve getirirdi fazladan iki kuruş daha kazanayım diye ve inanırmısın parmak uçları yazmaktan nasır bağlamıştı... Bu kadar çalışmaya rağmen gece olunca annemin açtığı yer yatağında sekiz çocuk birden yatardık ve babacağızım o yorgunluğuna rağmen bizlere masallar anlatırdı ve ben Şahmeran'ı çok sonraları duyduğumda bana neden yabancı gelmediğini anlamıştım... Neyse canım ya, şimdi yazmamı kesmezsem eğer sayfalar dolusu yazarım, en iyisi burda noktalıyayım...
Çok güzeldi, sevgilerim o güzel iki insana ve tabiki arkadaşıma ki bu güzellikleri kaleme alıp bizlerle paylaşıyor...
şimdi içimde küçüklükten kalma oturan haylaz bir kız çocuk aklı sürekli oyunda yorulmak bilmeden hoplayıp, zıplayıp tam gidip boynuna sarılmak istesem küçüğümü yakalayıp köşe kapmaca saatimiz başlıyor nasıl da yüzü kızarıp
Çocukluk düşleri ,insanı çocuk kılan düşler keşke hiç büyümesek hep çocuk kalsaydık dedirten yanı, ne güzeldi can öyle içten anlatmışsın ki sevinç ve hüzün yanyana, işte arada ki fark dedim okuyunca bir yanda hiç bir şeyin farkında olmayan çocukluğumuz, diğer yanda büyüdüğümüzde çocukken göremediğimiz gerçeklerimiz...Yine de çocuk yüreğinin güzelliğiyle sarıl yaşama diğerlerine bir perde çek gitsin geçmişte ki çocuk yüreğimin hatrına de ve üzülme.... Tebrikler bitanem , tebrikler......Kalemin hiç susmasın öpüyorum o güzel yüreğinden sevgilerimle....
Serap Sönmez tarafından 6/4/2009 6:37:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
çökerken ağırlığı sırtımıza ezilirken altında yaşamın
yüzümüz gülmüş içimiz kan ağlamış fark edilmemiş yokluğumuz
nerden bilirdik ki yolun başında çelme takacağını hayatın
nerden bilirdik yoksulluğu
nerden anlardık onların hallerinden
fakir ama belki mutluyduk çocukluğumuzda
şimdi bizlerde büyüdük
anca şimdi anlıyoruz fukaralığın dilinden
çocuklarımıza bir ekmek parası bulmak için koşuşturmaktan ağrıyan belimizin alnımızın terini silerken
onları mutlu görmek unutururyor herşeyi
tebrikler bizi çok uzaklara götürdünüz