KENTE 40 KM MESAFEDE VE 40 YIL UZAKTAUzaklardaki bir Çukurova köyünde, her türlü sürprize açık bir ayda, haziranda, sıcakların dayatması bu topraklarda doğan, yurdun hamuruyla yoğrulmuş, yazıların kurak atlaslarında B plansız ve çaresiz yaşayan hasta adamların, iklime direnişinin geçmiş tüm hafızasının simgelerini silmeye çalışırken; onlar, kentlerin mutluluğunun resmini çizmekle meşguldüler; Beyaz peynirin ve kavunun tadını özleyen, Avrupai mülteci masa kahramanlarının tam pansiyon yaşamlarıyla karşı karşıya. Onlar, memleketini seven, bu ülkenin akıbetini her gün düşünüp korkan, sessiz mutsuzlardılar ; Her yaz yalnız bırakılsalar da güneşle mücadelede , memleketini sevmeyen mutsuzlardan olmadılar. Oysa, hepsi bir tohumun yarınlarına güvenerek yaşıyorlardı, binlerce yıldan bu yana tutunarak acılarına . Hiç bir kız çocuğu, saçına çiçek takmadan yazılarda , örselenmiş söz yığınları bırakarak dudaklarında, konmadan göçtüler gün batımı buluttan buğulu gözlerini yatırarak ıraklara . Egolarını şişirmiş, içlerindeki ötekilere ve hatta kendilerine yönelik nefret anını yaşayanların güzelim topraklarda duyulurken ağalı beyli kahkahaları, aydan gelmiş yaratık muamelesi gördüler yazının adamları ve kadınları. Her zaman farkındaydılar aslında , kendilerinden çok şey alan toprağın aslında bir çok şey verdiğinin. Evet hiçbir şey göründüğü gibi değildi; şer ittifakı görünümlü örgütlü çetelerin karşılıklı nezaket ifade eden küçük acıma yardımları gibi. Bütün bunların sebebi kolektiftir kolektif ve en büyük sorumlusu da filozoflardır filozoflar. Onlar ki, yüzyıllardır yorumladılar dünyayı , ama değiştirmediler ve hatta denemediler bile değiştirmeyi; mavi çocukların şarkısı da uzun sürünce, kış yorgunlarının yazlıkta ki hayalet evlerinden biri oldu dünya ; hem yaz hem kış kapalı üstelik. Her saatin her dakikasına , her dakikanın her saniyesine emeğini katıp alın terine , iş , emek ve özgürlük aşkına elinden geleni değil gelmeyeni de yapsan ve hatta ejderha olsan, toprakla yaşam arasına sevmeler sığdırsan , kırmızı topraktan yazılarda düşlere kapılmadan düş kursan da değiştiremezsin artık dünyayı ; emperyalizmin, kendine dönük yüzünde uygar, dünyaya bakışında ilkel , tarih kitaplarında acımasızlığın ve vahşetin doruğundaki imparatorluğu dize getirilmedikçe. İlk tohum toprakla buluştuğunda, toprakta ki ilk devrimin kalp atışı filizler olgunlaştığında kaplayacağı alan kadar ötede, kardeş filizlere kucak açıp, hepimiz kadar güçlü olamayan hiç birimizin dozu kaçırılmış bağımlılıklarının, baskıya en açık tarafından giren , var oluş felsefesinin devrimi diye yutturulan karmaşık , reform diye sunulan çökkün ruh halinin , o kuru umutsuz halini bir kalemde silecek dostluklar kuracak; kurulan dostlukların getirdiği mavi dip dalgasıyla, görünen her şey, özgürlük ve biz olacağız. Düşmanlıkların, ihtirasın ve kinin canı cehenneme diyeceğiz. İşsizlik ve yoksulluğun çığ gibi büyüdüğü, emekçilerin alın terlerinin soğumadan çalındığı, emperyalistlerin eseri küresel ısınmanın dünyayı yok ettiği bu zamanda, gündemin değişken histerileri içinde hafife alındıkça ağırlaşan sorunlar, gökyüzünü griden siyaha çalıp patolojik umutsuzlukları bir kanser gibi dünyaya yayarak, uyuyan suyu dahi ateşte kavuracaktır. Bütün bunlar kollektif sorunun kolektif sorumluluğunu gerektiriyor; geçmiş yıllardan süzülüp gelen bütün serzenişler ve efsaneye dönüşmüş dürüstlüklerle. Anlatılması güç ama kişisel olmayan duygular bunlar, kente 40 km mesafede ve 40 yıl uzakta . Doğduğum köyde …. |
içerigi zengi farklılıklar sergileyen güzel bir şiirdi yürekten kutluyorum
saygı selamlar