ÇAMLICA
Çamlıca’nın bağrına, dört arkadaşla çıktık,
Ruhumuzu açtık, yorgun dünyaya baktık. Sevgi seslerini duymak mı çok duydum, Kendimi Çamlıca’nın kollarında buldum. Bir nebzecik havaya, milyarlarını kim vermezdi? Stres dolu dünyadan, kim kaçmak istemezdi? Çamlıca, ruhumu ötelerin ötesine götüren mekân Ve benim, ben olduğumu hatırlatan mekân… Çamlıca’mın kocaman yanan ışıl ışıl mumları, Ve onların camlara ruhsal yansımaları… Mumlar aydınlattı, kalbimin derinliklerini, Acaba ben aydınlattım mı dinlediklerini? Kümelenmiş insanlar, masa başlarında, Birer dünya kurmuşlar, bir bardak çaylarında Ve İstanbul’un pırıl pırıl lambaları gözlerimde, Gözlerimse, o lambaların sonsuz gizemlerinde. Türk sanat musikisi yankılanıyor, hoş semalarda, İçki, kumar ve sigara yok güzel Çamlıca’mda. Arkadaş! Ben bu mekânı çok mu çok sevdim; İnan ki bütün ruhumla huzura erdim. Mumlar aydınlattı kalbimin derinliklerini, Anlattı bana maziden kalan bildiklerini… Çamlıca’mda tarihin aşkı Sadabad’ı hatırladım, Ancak aşkı anlamayanlarca yanlış anlaşıldım. Dediler: “Bre sen yaşadın mı Sadabad’ı?” kardeşim, Evet, ben yaşamadım ama inan ki maziyle sırdaşım. Ben; açan çiçeklerim bahçelerde, Uçan martıyım denizin maviliklerinde, Doruklardan aşağı buz gibi akan suyum, Duygu dolu dünyamda işte ben buyum. Yerdeki biten otlar benim kaşlarımdır, Açan çiçeklerse kıraran saçlarımdır. Zambaklar açar, eriyen karların altında, Benim ömrüm erir, hayatımın baharında. Şarıldayan sular derelere, derelerse ummana, Ben ve benim gibilerse, sessizce akar toprağa… Çamlıca, senin tepende düşündüm, durdum, Bulanık kafamla, derinden hayaller kurdum. Bıkmadan, usanmadan sana yolculuk yaptım, Gidip geldim, mazinin karanlıklarına saptım. Çamlıca’nın sevgi yüklü bulutlarında, Başlamış güzel sohbetler aşkın tadında, Kimileri sevgi selini âşıklarına anlatır durur, Kimileri de aşklarını anlata anlata savurur. Üşümeden korunmaya çalışan çocuklar, Sıkıca giyinip yaşamın tadını çıkarırlar, Dünyalarını oyuncaklarına bindirirler, Oradan da göğün maviliklerine uçarlar… Geceler, pislikleri örten karabulut olmuş, Yağmur yüklü bulutun ise gözü yaşla dolmuş, Anlıyorum ki, o da alıngan ve hüzünlü şimdi, O da seviyordu Çamlıca’yı dostlukları kadimdi. Beni, baş başa bırakın güzel Çamlıca’mda, İstanbul sessizce kalsın ayaklarımın altında. Neler geçti neler gördü, başından bir bilsem, Ağlattığın ve güldürdüğün insanlarla dirilsem, Denizin maviliklerinde mi kayboldu bu ruhlar? Şahittir şu güzelim ışığın altında ağlayan sular. Ah hoş sedalı musiki yaktın bağrımı! Soğuk ve tatlı bir bahar akşamı, Bir taraftan bahar kokusu elimden tutar, Diğer tarafta duygusuz insanlar benden kaçar, Uçsuz bucaksız bir çatı altında beklerim, Duygularımla dertleşir, bir gider bir gelirim, Keşke her akşam burada olsaydım derim… Dünya meşakkati, ayırdı bizi sevdiklerimizden, Uzaklaştırdı, bizi ruhumuzun derinliklerinden. Karşımdaki şu boğaz köprüsü onun ışıl ışıl ışıkları Ve sokaklardaki lambaların dibindeki leş kokuları, Barınamıyor, benim temiz yürekli Çamlıca’mda… Çamlıca’m beni sevdi, okşadı ve kollarına sardı, Şehrin kokuşmuş havasından bir an uzaklaştırdı, Ve beni sevgisiyle kendi maviliğine çekerek, Yüce yaratıcıma, bir adım daha yaklaştırdı… Saat: 23:00/Mart 1997 İstanbul |
Ve onların yansımaları camlara,
Mumlar aydınlattı ta kalbimin derinliklerini,
Acaba ben onları aydınlattım mı?
Kümelenmiş insanlar, masa başlarında,
Birer dünya kurmuşlar, bir bardak çaylarında
Ve İstanbul’un pırıl pırıl lambaları gözlerimde,
Gözümse, o lambaların içinde…
Türk sanat musikisi yankılanıyor, hoş semalarda.
İçki, kumar ve sigara yok Çamlıcamda.
Ben burasını çok sevdim, ama çok sevdim;
İnan ki bütün ruhumla huzur duydum.
Mumlar aydınlattı ta kalbimin derinliklerini,
Acaba ben onları aydınlattım mı?
tebrik ederim kaleminizi dost