Aşk'ın Ülkesi!
Tam dört dil öğrendim senden sonra,
Hala anlatamadığını mı sanıyorsun? Bak ben dinliyorum sen anlatıyorsun! Ateşli kaldırım taşları vardı sokaklarda, Arzuluğu bozuk ihanet avcılarıydı onlar! Küçük bir ücret karşılığında, Çirkef yüz ölçümlü ütopyalarına turlar sunuyorlardı. Hani şu geri dönüşümlü plastikler! Ebedi olmayan duygucuklar anlık olanlar yani. Bilmem anlatabiliyor musun? Sen anlatıyorsun ben temiz kalmaya çalışıyorum. Kendi tarihini temizledin mi hiç? Gündeliğe çıktın mı bir gün olsun? Gün doğmadan önce. Çamurların çirkeflerin içinden bir adam bağırıyor; ’’Bırakma beni’’ Sen anlatıyorsun o sana eşlik ediyor. Bana yemin mi ediyorsun? İnsanlar çok kötü. Evet, ben onca savaşım verdikten sonra geldim sana, İnsanların içinde masum bebek. İnsanlar çok kötü. Biliyorum! Çok kötü. Sanırım bana anlatmak istediğin de buydu, Peki, anladım o zaman. İyi ama nasıl? İnsanlar bu kadar kötüyken mi? Ben anlatırım sana, Sen anlatamadıklarımı gözlerimden anla! Aşkın ülkesinde toplanmamış çiçekler vardı, Şifa niyetine sunarlardı kendilerini güneşe, Hatta bütün tabiata. Gerillalar vardı bu ülke de, Çok küçük yaşlarda sevgiye anlam katmak için eğitilirlerdi! Fazla konuşmazlardı ve az susarlardı, Zamanın nerede kiminle nasıl geçeceğini bilirlerdi, Kalan ömrünü tamamlamak için bir bütün olmak için kimi beklediklerini çok iyi bilirlerdi Bulduklarında ki eğer o gözlere tutuklanmadan savunmasını yapabilirlerse.. Hiç karşılıksız aşkın ülkesine beyaz bulutla göçe davet ederlerdi. Gidilirdi ve sonsuz mutlulukların kapısını açık unuttuklarında.. Cereyana kapılıp çaresiz adı mutluluk olan hastalığa yakalanırlardı, Bu hastalık sonsuzdu ve hiçbir çaresi yoktu! Ki hemen öldürmüyordu, Bu varlık sahibine bağlıydı ve Bu bin de bir olasılıktı. Bir de… Yüreğinden başka silahı olmayan, Basit insanların asil sevgileri vardı. Onlar da düş olup yittiler! |