Keje
bozkırlarda direnen
isyankar karçiçeklerinin nesliydi yine de korkardı gökgürültüsünden gülümsemeyi özlemekten korktuğu kadar usul usul yağmur yağardı saçlarına yapayalnız geçerken toprak kentleri kartal kuşunu severdi en fazla dağlara yaslanmayı geceleri, boyluboyunca coşkun bir ırmak gibiydi ve her mevsim serin ama akamadı hiçbir zaman düz ovalarda yine de topuklarını ezerdi keje hiç acımadan topuklarına şarkılar beslerdi çoğu zaman dudaklarında bir ceylanı büyütür gibi kırsalda erguvanlara sarınır gibi sarılırdı yangınlara hep bir devrimciydi keje bazense kadın samanyoluna sevdalanırdı arasıra eski bir mecidiye çıkarıp öperdi hiç silahı yoktu, olmamıştı da yine de başarırdı beslenmeyi dağkırlangıçlarıyla /üzülmeyi başarabildiği kadar doyduğuna/ gökkuşağı’nın yağmurdan sonra görülüp uzun süre kaybolduğu masallardan çıkıp gelmişti sanki yine de öykünmedi yıldızların tenhalığına güneşle birbaşına uyuma hayali de olmamıştı özgürlüğün reşit olduğunu haykırmak istiyordu yalnızca bir de yürümek saçlarında mor menevşe gölgesiyle sokakları Devin Karaca |
Keje...
gözleri yeşil
ve belki de turuncudur entarisi
ne farkeder ki
yıldızlar eninde sonunda sönmeye mahkumken!
tebrikler şair,