Soğuk TaşKorkularım vardı bir zamanlar Hayatı kaçırmaktan yana Aldırmıyorum artık kalemim yazıyor nasıl olsa Taşıyorum çıplak duvarlardan Korkutmuyor teslimiyet İlişti gözüme ansızın Kurumuş yaprakların solmuş taşların arasından Soluk yüzlü betonlar Farkettim dehşetle Hep aynı dağlara düştüğünü sandığım Yıldırımın düşmediğini bu kez oraya Gökle yer arasında tam bu yerde işim ne Kim ikna etti ölümün sözleşmesini yapmaya Gelirken hayata dileyen de ben değilim, yazan da Topladığın anda cesaretini Aralanır bizi bizden ayıran kapı Süzülüp kapıdan benliğimizin Tutarsın derinliklerine bir yol Dilersen sarp yamaçları aş Ya da varmak için düze dolaş etrafından İster soluklan ya da kurutmadan terini var menzile Ta ki gün geceye yüz tutup ışık tükenene Ta ki bir el alınca elinden hayallerini ve kalemini Çekip üzerlerine kalın bir çizgiyi Arzularının umutlarının Son satıra ölümü düşene kadar... Bu iki menzil arasında yazılır mutluluğun, hüznün, sevginin, nefretin, merhametin en hakikisi. Öyle ki, insanın kendinden gizledikleri bile sıkışır satır aralarına... |
Betimleyici bir dil, ki sormayın bana hazzını...
Sen yazmalısın...