BUZLAR KRALİÇESİ
Flamenko ve ben sarhoşum.
Topuklu ayakkabılarıyla bir fahişe yürüyor ruhumda. Eziliyorum. Çığlık çığlık kahkahalarla bölünüyor sokaklar. Kaldırım taşlarına çarpıyor yalnızlığım. Yokuş yukarı sırtımda hissettiğim ağırlığı var. Ah yalnızlıklar, ah bu yüzsüz kalabalıklar. Kırmızı bir şarkıya şarabın kanını akıtıyorum. Ağlama şimdi, sırası değil. Sen gönlünde ağır göç saatleri yaşadın Yelkensiz girdiğin kıyıcı rüzgarlar savurdu bu bozkır sarışınlığına seni. Şimdi iş çıkışları yüksel caddesinde yükselen kuşların kanat sevinçleri. Gitme demediğim için pişman değilim. Sıcak nefesimle yaktığım dudaklar hep gitmekten söz etti. Bıraktım… Vakur bir duruş sandılar çaresizliğimi. Her gidişin ardında beli kırılmış hüzzamlar, Eteği yırtık nihaventler geçti ömrümden. Denizyıldızları kıyılarıma vurdu. Oysa ben buzlar kraliçesiydim. Yengeçlerin utangaç gidişlerini, Yunusların kayboluşlarını, Balıkların ağlarda çırpınışlarını, Sabah ayazında çarşaflar üzerinde karaya vuruşlarını gördüm. Soğuktum. Dingindim. Sessizdim. Mutluydum. Soğuktum: Magnum namlusundaki mermiydim. Dingindim: Açık denizlerde buzdan saraylarım vardı sığınak. Sessizdim: Kraliçeler susardı. Mutluydum: Buzlar kadar… Ellerim, devrik satranç taşları. Ojeli yamalar kapatsın onları. Ellerim, beyazlığı iş bilmezliğinden değil, ana kuzusu oluşundan. Ellerim inat. Ellerim telaşlı, ellerim soğuk, ellerim merak, biraz çırak ellerim. Kendi gerçekliğinde gizlediği küle dönen korlar avuçlarını yakıyor şimdi. Kıyamet günü geldi, buzlar eriyor, Ellerim beni ele veriyor…. Flamenko nerde? |
Şaka bir yana
Kesin bir ayrıcalığınız var sanki başka bir dalın piri gibi sanki güney amerikayı hatırlatıyor sanki yaşatıyor gizemli
saygılar selamlar