BULUTLARIN YIKADIĞI ŞEHİRTutunamamıştım bana gösterilen Ve öğretilen bütün kimliklere Ruhumun avazı çıplak Düşerken çöle Benimseyemediğim yıldızlı geceler Vardı penceremde Dalgalandığım bütün denizlerin Gemileri batmıştı Bütün yüküyle düşümde Örselenmiş yamalı günler ödünçtü bana Kelimelerimin çizdiği yalnızlık Açmamış papatya da fal tutmak İsterdi gönlünce. Takılıp bir bulutun gölgesine Uzanıp güneşin çıplak tenine İzlemek vardı seni Örsün altında ezilen düşüncelerimin Dişlerinin arasından dudağına değen Tümcelerin sonunda Vurulduğunu görürdüm her defasında Her defasında ağlayan kalbimi Susturmak bana kalırdı. Açlığımı dindirecek bir tokluk yoktu Gözlerinin parıltısında Uzandığında mevsimler saçlarına Başkalarının öğrettiği hayaller olurdu Aklında. Düşünüp giderdin caddenin köşesinden Ve caddeler bütün kırıntılarını toplardı Umutlarımın. Ayaklar altında kıvranmanın dehlizlerinde Kaybolurdu gölgen. Şehrin üstüne bir bulut gelip dururdu. Ustayla çırak arasında Kavgayla başlardı geleneğin aktarımı. Mısralarla konuşmayı öğrendiğinde çocuk Bulutlar çoktan şehri yıkamış olurdu. Sana küsen şiirler dökülürdü şehrin kaldırımlarına Güvercinler gagalarıyla toplardı Savrulan rüzgârın peşinde Cümlelerini alıp giderdi, akşamüstleri. Ve akşamüstleri hep gözlerimde kızıllığıyla Kalırdı. Kaderin yalan söylediğini öğrendiğimde Vakit çok geç dediler Geçtim o günden sonra bütün yoksunlukların Sokağından Hepsinin de ışıkları sönmüş, Duvar dibine çökmüş Yalnızlıkların adımları vardı. Yankılanan, yankılandıkça Yaraları bir daha bir daha baştan Kanatan. Şehrin üstüne bir bulut gelip dururdu. Ustayla çırak arasında Kavgayla başlardı geleneğin aktarımı. Mısralarla konuşmayı öğrendiğinde çocuk Bulutlar çoktan şehri yıkamış olurdu. M.S./2009 Kahramanmaraş |