Muamma
sıkılıyorum...
neden mi? kendi ellerim boğazımda çünkü... öylesine... ölüp kurtulmak için değil ama can sıkıntısından, kim ne karışır! dost ateşinden çıkıp, kurtlar sofrasına meze olduktan sonra... kim ne karışır... ellerim gözlerimde... belki bir kaç hayat temasından, belki dostların karşımdaki anlamsız rakkaselerini yaşatmak istemediğimden anılarımda, hem sonra... her insan kendi yaşamının senaryosunu yazar her insan kendi kalemiyle... hem sonra... bazen insan kalemi de kırmak ister kendi elleriye... kalemi kırarken de hiç kimsenin kalemin kırılış nedenini bilmesini istemez. normal değil mi bunlar? yoksa ben a normal bir yaşamın içinde süzülmeyi bekleyen midye kabuğu muyum? yoksa ben bu yaşamın anlamını çözmeye çalışırken, hiç bir şey öğrenemeyen sığır ordusuna çoban olmuşum da... yoksa... "derinlere dalma boğulursun" diye bağıran üniformalı bir askerin ayak seslerini dinlemeyi melodi zanneden esir miyim?... ... yoksa kendi hayatımızı yazmaya çalıştığımız o kalem... yoksa çoook eskiden birilerinin elinde kırılmış da... yoksa biz kırıldığının farkına varmadan... kös kös yaşamışız da... yoksa biz bunları düşünürken yaşam bir bir eksiliyor da... ve bir bir eksilirken, birler birikiyor da.. yoksa... ikiler, üçler bile kapıya dayanmış da yoksa pişmanlıka beraber, son da yaklaşıyor da... gözlerim, uyuyor musunuz hala? ve aklım, uyarıyor musunuz? düşünüyor musunuz yaşananları ve yaşarken yaşamaktan mahrum kaldıklarımızı, düşündürtüyor musunuz? ... |
SAYGILARLA. PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER...