OSMANŞiirin hikayesini görmek için tıklayın şANLI URFA İLİNDE ÇALŞTIĞIM YILLARDA TANIMIŞ OLDUĞUM KİŞİNİN GERCEK HİKAYESİDİR.
Türküler söyleniyor
Söylenen türküler beni ağlatıyor Halkımın bağrından doğuyor Onun yüreğini, onun azmini, Onun sevecenliğini anlatıyor. Benim türkülerim Bazen kederli, bazen yoksul, Bazen bir şölen, bazen bir okul Bu türküler nesiller boyu söylenir durur. Söylerken Osman bu türküleri Elinde orak biçiyor ekinleri Gönülleri deler geçer yanık sesi Elinde parası yok ki! Getirsin biçer döveri. Kış gelip yağmurlar bastırıp kar yağmadan Ekinini kaldırsın harmandan. Hakkını tam alamadan Buğdayı tüccara sattı Osman Yine başladı türkü yakmaya Fırtınalar kopardı gönlünde Feryat figan. Güneşin sıcağından bir parça almadan Peşi sıra gelir her şeyde isyan Uyku girmezdi gözlerine Uzun kış geceleri dayan Osman’ım dayan Yatağından kalkıp Gece karanlığında bir kenara oturan Bir tarafta dört çocuk mışıl mışıl uyuyan Düşünüyor düşünüyor Gece karanlığında Osman. Karanlık da aydınlığı arayan Bulur el yordamıyla Osman Çakmağı çakar aydınlanır ortalık biran Çakmağı söndürür, düşünür Osman Karanlıkta aydınlığı aramak Bu olsa gerek diye söylenir. İçinde türkülerle umutlar yeşerir. Benliğinde kendini Kendi içinde gitmek vardı Gidecekti Osman uzaklara Kışı çalışarak geçirmek için Evine ekmek, evine aş, evine umut Sevgi ve mutluluk getirecekti. Yerinden doğruldu Pencereden baktı dışarıya Tanyeri ağarıyordu Kara kara bulutlar vardı gök yüzünde Ağaçlar birbirlerine yakalaşıyorlardı Rüzgardan sallanarak sanki fısıldaşıyorlardı. Hiç bu kadar güzel görmemişti Gecenin o saatini Sabah ola hayrola dedi Sigarasından uzunca derin bir nefes çekti tekrar sabah ola hayrola dedi. Güneşin yavaş yavaş doğuşunu Kara bulutlar arasından Bir var oluşunu, Birde yok oluşunu seyrediyordu. Sabah olmuştu ayrılık saati yaklaşıyordu Herkes ayakta, Hazan mevsimindeydi Osman. Karısını ve çocuklarını öper Elifim buralar sana emanet der. Sırtında yatağı yorganı düşer gurbetin yollarına Gurbetin yolları diktir,virajlıdır,sarptır. Gurbetin yolları diktir, virajlıdır, sarptır. Yürü oğlum Osman Sana her şey vız gelir tırıs gider Biraz gam, biraz keder Oturup bir köşeye içini çeker. Geldiği yerde ekmek de suda paradır Hem de bir kilogram buğday parası. Buğdayı nasıl ürettiği gelir aklına Almaz ekmeği kıyamaz parasına. Duygular keşmekeş paramparça Osman kederlidir, Osman gamlıdır, Osman’ın türküleri ondan yanıktır. Osman gurbette bir Zeytin dalıdır. Gurbetin kuru ayaz günlerinde Kazmayı küreği alır eline Sabahın soğuğunda titreye titreye Akşama kadar talim eder yarım ekmeğe. Hiçbir sosyal güvencesi yoktur Ne hak aramayı Nede hakkını arayacağı yeri Sendika nedir dendiğinde Yenir mi, içilir mi. O ne ki? Sigorta dendiğinde ben bilmem ki? Umutsuzluklar içinde, Umutsuzluklara doğru umutla sarılır. Kazmayı vurur toprağa Sonra sarılır küreğe Bazen dudağında bir türkü ölüme benzeyen Bazen kulağında bir ses ölüme çağıran Ama direnir Osman Çalış Osman çalışmaya devam. Bir mektup gelir sıladan Gözleri pırıl pırıl olur Okudukça mektubu Osman. Bulunduğu yeri unutur, Mektup Mektup buram buram karısıdır, Buram buram çocuklarıdır, Buram buram köyüdür, evidir, O mektup aşktır, o mektup sevgidir. Mektubun son sözü Selamlar Osman’ım, yiğidim, Seni özledim der bitiverir. Gurbetin yolları diktir,virajlıdır,sarptır. Gurbetin yolları diktir, virajlıdır, sarptır. Mektup her açılışında bir nefeste okunur Son söz seni özledim der bitiverir. Osman her seferinde hüzünlenir ve kederlenir. Biraz daha zamanı vardır Osman’ın Gidecektir artık Bıçak kemiğe dayanmıştır Gün gelip çatmıştır. Dönüş zamanıdır artık. Umutların yeşereceği yere doğru Düşer yine yollara Geldiği yere doğru Köyüne eşine ve çocuklarına doğru. Hava kararmıştı sırtında yatağı yorganı beş ay sonraydı,köyündeydi Osman. Umutları yeşermişti beyaz mı beyaz. Bulurlar gibi ak ve pak. Özgürce uçuyordu Gönlündeki kelebekler. Kelebekler misali uçuyordu. Çocukları pervane olmuştu çevresinde Elif sessizdi, ama gözlerinin içi gülüyordu Namusuyla dört gözle beklemişti. Evinin direğiydi Osman Sevgiydi, aşktı Osman. Yaşadığı sürece canıydı, Ölürse eğer kefeniydi , Mezar toprağıydı Onun için her şeydi Osman. Geç vakit olmuştu Ortalık zifiri karanlık Çocuklar uyumuştu Sessiz ve sakindi ev. Aşk sevgi ve fedakarlık Tuttu karısının elini Yatağına girerken Osman Titrek bir sesle karısına seslendi Hafif bir sesle karısını öperken Elif, elifim diyerek Ben benim içimdeki seni aradım. Ben benim içimdeki seni aradım Ben benim içimdeki seninle yaşadım Ben yatağıma uzandığımda Sen yoktun,sensizlikle seviştim Ve sen olmadan sen varmış gibi seni yanımda hissederek derin uykulara daldım. Şu an senin yanında gerçekler içinde Gerçekleri yaşıyorum Gerçekleri gerçekçe sevişerek. Gelecek çok uzak Yaşam burnumun dibinde Saatlerce seviştik Arzularımızı kamçıladık Ömürleri törpülercesine. Bedenim titredi İliklerimden asil bir su yürüdü Sıkı sıkı sarıl bana diyerek Karanlıkta yıldızları indirdik gökten. Saat üçü gösteriyordu Gökten indirilen yıldızlar altında Kendimizi küçük ölüme verdik. Uyudum. Uyandığımda bir an Ezan sesleri yükseldi dört bir taraftan Derin duygular içerisindeyken Sonucu belli olmayan, ……………… ……………….. yıldızlar kaybolmuştu Mışıl mışıl kollarımın arasında Karım,mutlulukla huzur içinde uyuyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla Minareden yükselen bir sel-a sesi Kulaklarımı açtım pür dikkat Hocada pek içten söylüyor hani Gür tiz bir sesiyle Hafız burhanın taş plaklarını hatırladım Ölen kimdi, acaba Hatırı sayılır bir kişiydi galiba. Hani ıssız gecelerde, dört duvar arasında Ana rahmine bir su düşer Dokuz ay on gün gelişir büyür Doğum günü, çığlıklarla dünyaya gelir. Sessizce, çok sesli bir ortamda İsim verilir. Verilen isim, kulağına dualar okunarak Üç defa üflenerek söylenir. Hocada pek içten söylüyor hani. Sessizce, çığlıklar içinde doğan çocuğa Verilen isim, kulağına nasıl üç kere söylendiyse Ölünce de, verilen isim Minareden üç kez tekrar edildi. Osman irkildi! Ölen köyde çok sevilen biriydi. Köyün en varlıklısı, Köyün en yaşlısıydı. Köyün akıl lokomotifi Veli dedeydi. Ah veli dede ah Sen koca bir çınar, devrildin ha. Hoca pek içten söylüyordu hani Söyle be hocam, Bu güne dek okuduğum sel-a’yı. Her ölen için farklı okuyordun Sen Veli dede için değil, ‘’Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez’’ misali …….. için söylüyordun. Hava aydınlanmıştı Elifimin uzun sacları Hani saclarımı süpürge yaptım derler ya işte o cinsten. Omuzlarıma dayamış başını, Göksüme dökülmüş saçları Sanki gözleri gülüyordu. Toz pembe hayaller içinde Kim bilir ne tatlı rüyalar görüyordu. Usulca seslendim, Elif’im dedim. Gülen göz kapakları aralandı İçinde bir değil iki güneş parladı Osman’ım dedi, Bir daha,bir daha Osman’ım dedi. İçinde bir değil iki güneş parladı Osman’ım dedi. İşte o sırada dışarıdan bir ses geldi Osman, Osman nidalarıyla Osman irkildi pencereye yöneldi Gelenler Veli dede içindi. Mezarlıkta mezar kazma işiydi Tamam dedi Osman Yıkandı. Abdestini aldı Hazırlandı çıktı, Kazma kürek elinde tastamam. Mezarlığın yolu tutulur Bir anda Osman’ın aklına Köyünden gurbete gidişi gelir. Ayakları bir ileri iki geri çekilir. Osman bir anda irkilir Gurbette değil köydedir. Üç arkadaşı ile mezarlığa geldiler Belirlenen yerde, Kabe’ye bakan tarafa doğru derin bir mezar kazdılar. Veli dede artık musalla taşındadır Öğle namazına müteakip Cenaze namazı kılınır Musalla taşından alınır Eller üstünde mezarlığa taşınır. Dualar ile birlikte Toprağa verildi Veli dede. Hocada pek içten okuyordu hani. Doğdu gözünü açtı çığlıklarla Dünyayı gördü, Büyüdü,gelişti dünyayı tanıdı. Bir fide idi ağaç oldu meyve verdi Ardından Çınar oldu Çevresi torunlarla doldu O koca çınar bir gün devrildi, Öldü ve kayboldu. Engin denizlerde su Ovalarda sis Yüksek tepelerde bulut oldu Yeri geldi yağmur oldu. Su Sis Bulut ve yağmur oldu. Su Sis Bulut ve yağmur oldu. Gördükleriyle, bildikleriyle, Tanıdıklarıyla yok oldu. Yoklar ülkesine giden, Ne ilk nede son yolcuydu. Her şey bitmiş köye dönülüyordu. Veli dedenin çocukları Hakkınızı helal edin diyordu. Hakkını helal et denildi Hocaya bir zarf verildi Helal edildi haklar. Mezarlık görevlisine dönüldü Bir zarf verildi Helal edildi haklar. Bir zarf verildi Osman’a Almam dedi Osman Helal edildi haklar. Muhtara gelindi para verildi Mezarın yanında iki mezar daha Tapuları alındı. Mezar artık tescil edildi Gördü ve düşündü Osman Eskiden böyle miydi? Devir içinde devran Yürürdü kervan “eski tas eski hamam” Neler değişti köyde neler Eline alıp o kitabı bir okusan Sayfalar dolusu yazılmış Acayip mi?acayip bir ferman. Neler değişti köyde neler Bir devenin yürüyüşü kalmış ta eskilerden. Oda seyrekleşmiş yok olmak üzere. Sık geçmiyor artık kervan Hükmünü yitirmiş ipek yolu “eski tas eski hamam” Olayı da kalmamış artık, Ne yapsın Osman. Dünya dönüyor, yürüyor kervan, Bu kervanda fincancı katırları da yok. Düşünme yürü artık Osman Köy köylükten, İnsanlar insanlıktan çıktı artık. Okun yaydan çıkıp gittiği gibi Dünya dönüyor yürüyor kervan, Sende yap Osman sil baştan Yaşamaya başla yeni baştan |