VEDA
...Ve bir gün gider.
Henüz vazoda güller solmadan, Halıdaki şarap lekesi kurumadan, En sevdiği şarkı bitmeden gider. Tam da sarhoşluk başa vurmuşken, Sözler kirli çamaşırlar gibi ortalığa saçılmışken, Duygular saçbaşa girmişken gider. Kararsızlığın ortasından, Gururun kırılma noktasından geçerek, Aşkın kaybettiği anda gider.. Vakti mi gelmiştir, Fazla mı kalmıştır, Belki de gitmemeli, kalmalıdır ama gider. Belki bekleyeni vardır, Ya da bir randevusu... Belki huzuru kaçmıştır, Belki yorulmuştur, Belki üzülmüştür, Belki de kaçıyordur herşeyden, Belki.. Ne önemi vardır ki, giden gider işte, Ve gidenin ardından dimdik bakabilmek asalet ister. Nereye gittiğini, Kimde duracağını sormamak, “Gitme, geri dön” diye yalvarmamak.. Kalbinin duvarına bir çentik atıp, Kendini biraz daha kanatıp Belki bir kaç damlayla, Ama asla gözyaşlarıyla ruhu çürütmeden veda etmek gerekir. Hatta en iyisi halıdaki şarabı temizlemek, Vazodaki gülleri toprağa gömmek, O sevdiği CD’yi de ortadan kırıp atmaktır. Sonuç olarak giden gitmiştir. Bu sebeple kalanın da artık gidenden gitmesi gerekmektedir. İşte bu noktada kafalar biraz karışır.. Okuyucu yazardaki bu ani değişime şaşırır. Oysa yazar daha sildiği halı kurumadan gitmiştir. Geri de dönmeyecektir. Hikayenin nihayetinde ise gökten üç elma düşer. Üçü de ilk gidenin başına.. |
Ve sonraları bin kez ziyaret atmiştir aslında yazarı, kendi bile farkında olmadan...Binbir şarap yudumuyla...Yudum yudum...
Hoşgeldin sevgili Yeliz, buluşmak güzel yeniden...