zaman kapılarında isyanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bu şiirin hikayesi:
Nasıl isyan etmez insan zaman kapılarına, Nasıl savaş açmaz kin hamalına, Küfesinde sevdasını taşıyan yâr delisine, Bu dünyaya uymak yetmez.. Saygılarımla.
Bilemedim, hangi tarihte yıkıldım,
Bir cadı kazanında mı yakıldım Ortaçağın? Büyülenmiş gibi daldım belki o karanlık düşlere. Yoksa ben bilmeden, kölelere arkadaş olup, Piramitlerin ocağına mı düştüm; Zaman her neyse, bir kumsaati belki hangi yıldız en tepedeyse, İşte ben, galiba o gün terk-i diyar oldum. Ya Firavun! Gün senindir; Şimdi kestiğin başlar konuşur, Şu an makbûldür, yaptığın tüm işler, Çünkü, yürekler atılmış ateşe, kızıla boyalı ocaklarda pişer, Demir gibi akışır sevdalar içinden Gönüller tarihte böyle putlaşır, Destana döner tüm öyküler. Zırhlara bürünmüştür hain, Yüzünü görsek, asıp kesmek gerek Yalana dolar yüreği çünkü, Ne kadar mıhlasan da kalbini, Ne kılıç işler, ne de mızrak, çelik sanki mübarek. Bâtıl ordulara direnir köylü yüreğim, Daha bir isyan kokar şimdi, Geçmişin taş yolları, Dervişler mi çaredir şifaya, Yoksa keşişler mi, Yani, bunun hocası kim? Yakarışlara hiç yer yok, Durum da çok vahim. Bak, şövalyeler yaklaşıyor dört koldan, Asya’nın yiğitleri mi şunlar, bakın! Yelekleri havalı, başını dik tutan, İşte görün, siz de bilin; Yüreğin yanında, hükmü var mı ki çeliğin? Hangi savaş, asla ferketmez Ateş hattına bir düşse yolun, Zaten duyulmaz âhın, vâhın Yarına kalsın desen canbağın Hangi padişahın ecelinde ki tehir? Kurnazca kaçabilir meleğinden, Farkı olabilir mi ki bir han’ın? canını dişine takmış neferinden. Elindeki ceylan derisine güven ustam, Tabletleri kırmış kralın biri, Çok da gerilerde kalmış papirüslerin fikri, Ataların han soyundan, alevden bir can! Zaman, kemâle eriyor bak, Duydun mu şu adamı; hani, ateşten kurtulan? Güle dönmüş yüreği, Sanki Gülistan! Taşlara bile yazmışlar hayatı, Mal, mülk nasıl paylaşılır; bilmişler Kralı tanrı bilip, sevmişler Denizleri de yarıp geçmişler, inan! Çağdan çağa hep nankör, Hep diş bilemişler gerçeğe, Yüreğe ne kadar hor bakmışlarsa, Sevgiye de o kadar kör. Nasıl isyan etmez insan? Her devirde sevginin elini kesen, Kısasa kısas, hep yürek yakan Geçmişte el üstünde zaten, sevdaya söven, soyuna sopuna da düz giden. Kavimler göçmeli şimdi bozlak türküsünde, Kervanlar ipek taşımalı okka okka, Şadırvanda esmeli karayel, Değişmeli bu devran, Artık gül açmalısın, Goncası da civan. Artık sormalısın; Sevginin yeri neden dar? Niçin yürek noksan bu kadar? Eğer, bu işte yoksan, Kısa yoldan köye dönmelisin. Savaşacaksan, İsyanını, karadan yürütmeli; Zaman kapılarına yığmalısın, Çünkü kalleş, her çağın adamıdır, Seni hiç dinlemez, Gelip geçmiştir hep ağalar, Ne var ki, bilirsin; yazmaz bunu kitaplar, Ne kirli çıkıdır zaman, şeytanları da başına toplar. Nefretin dişleri geçmesin diye umuda Belki de hınçla bakmalısın; kindar! Akan kanlar bastırmalı öfkeni, Yâr adına cenge de çıkmalı kuvvetler, Tüm zamanlara birden saldırmalı, Savaşı hep sen kazanmalısın. Herşeye karşın, Zamanda kayıp gitmeli sevgin, Nasıl başladı ise cenin, Her zaman bir umut var, dayanın! Göklerde, gül kokmalı yine isyan, Kullar, tek bayrak altında toplanmalı, Çünkü, masum yüreğin elbette tüm günahını böyle savar. Yoksa ne gereği var, dayatma! Hayatta boşa geçmişse eğer yıllar, Savaşlar, çul çul altınlara yapılıyorsa, Yüreğin değeri sudan ucuz, Zaman kapıları yüzüne kapanırsa, Han’a direnmek gücüne gitmez, Kalıverir elindeki emir, paçavradan farksız, İsyan fermanı da geri çekilir. 20.10.2008 |
Mal, mülk nasıl paylaşılır; bilmişler
Kralı tanrı bilip, sevmişler
Denizleri de yarıp geçmişler, inan!
Çağdan çağa hep nankör,
Hep diş bilemişler gerçeğe,
Yüreğe ne kadar hor bakmışlarsa,
Sevgiye de o kadar kör.
Tarih dersinde hissettim kendimi....Bilgi kokan şiir...Büyük emek,güzel şiir.Saygılar