2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
43
Okunma
Bazı cümlelerin sonuna emi düşerdi bu memlekette,
kim söyledi belli olmazdı.
Pazarda, durakta,
boş tencerenin kapağında yankılanırdı.
Söz keskinleşmesin diye
sona iliştirilen küçük bir yumuşaklıktı.
Net konuşmak pahalıydı,
kesinlik kırıcı.
O yüzden kelimeler
emiyle tamamlanırdı.
Ne tam kabul,
ne açık itiraz;
arada kalmanın diliydi bu.
Akşamlar hep biraz eksik inerdi,
ışık erken söner,
umut geç yanardı.
Kimse yüksek sesle istemezdi bir şeyi,
sonuna emi eklerdi,
anlaşılırdı.
Bu ülkede çok şey
üstü kapalı söylenir.
Emi bazen
“olur mu”ydu,
bazen “olsa iyi olur”.
Biraz çekinme,
biraz alışma.
Kırılmasın diye
kelimelerin köşesi alınırdı.
Çocukluktan kalma bir alışkanlık gibi,
düşen sözü üflemekti emi.
Tam inanç değil,
tam vazgeçiş de değil.
İkisinin arasında,
ince bir ses.
Sonra zaman değişti,
cümleler sertleşti,
insanlar köşeli oldu.
Emi azaldı ağızlarda,
hayat çoğaldı yük olarak.
Ama hâlâ duyulur bazen,
kalabalığın içinde,
bir hecenin çekingen sesi.
Kırmadan isteyenlerin,
yüksekten konuşamayanların
dili olarak.
5.0
100% (5)