0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
17
Okunma

Deniz eğildi kulağına martının,
“Yapma!” dedi…
Bu bir rica değildi,
tükenmişliğin çığlığıydı.
“Maviliğime aldanıp dalma sularıma,
İçimde artık
yaşamaya cesaret eden
tek bir balık bile yok.”
Dalgalarım yorgun dedi deniz,
kıyıya vurmaktan utanıyor.
Her gelen biraz daha eksiltiyor beni,
her giden
biraz daha öldürüyor.
Tebessüm etti martı…
Gülüş değil bu,
acının dudağında kalan bir iz.
“Sadece balık için mi
daldığımı sanıyorsun
maviliğine?”
“Ya neden?” dedi deniz,
sesinde tuz,
boğazında düğüm.
Bir cevaptan çok
bir vedaya hazırdı.
Martı kanadını açtı göğe,
ama uçmadı.
“Sen ve ben,” dedi,
“birçok aşığın fotoğrafında
aynı karedeyiz.
Mutluluk sanılan
yalan anların fonuyuz.”
“Birçok ayrılanın sakladığı
eski resimlerde de varız.
Kimsenin cesaret edip
yırtamadığı.
Balık yok diye seni terk etsem,
o anıları da öldürmüş olmaz mıyım?”
“Ben açlığa ayıp olmasın diye
kalmıyorum burada,”
dedi martı, sesi rüzgârı kesti.
“Ben midemi değil,
vicdanımı doyuruyorum.”
“Ben hâlâ sendeyim deniz,”
çünkü gitmek herkesin harcı.
Kalmak,
enkazda sevmeyi göze almaktır.
Aşk’a ayıp olmasın diye
kanatlarımı tuzda çürütüyorum.”
@NURAL BEKTAŞLI