3
Yorum
28
Beğeni
0,0
Puan
266
Okunma
kanımda taşıdığım mavi/yüreğimdeki okyanusları doğurmaya yetmediğinde tanıdım seni..ne kadar sırılsıklam olursak o kadar ses/ne kadar üşürsek o kadar sevdalı olurduk/tali yol çıkmazlarında..
ve sen, satır arası bir nokta gibisin.büyük harfle başlamış olsam, cümlenin sonunda yine seninle karşılaşacağımı biliyor, o yüzden ıslanıyorum ki
uslanmak/sızın..
kendime yasaklanmış,
ışıksız bir şehir gibiydin..
uyuyorduk sanki
g-özlerimizi kapatıp
yastık altına gizleyip
avuç içlerimizi
eline/koluna/dokuna
ve kokuna sataşarak
bulaşırken
kendi dışımızdan/içimize
sen
gözlerini sakladın.
ve bende
kulaklarımı kapatıp
uyudum.
solumda bazen
ve bazen sağımda.
düğümdüğüm..
yüreğimizin çatlaklarından
sızan ışık
bunu anlatıyordu
bütün gölgelere ki
bir ay ışığı devrilirken
kuyularında Yusuf’un
bütün çıkmazlarını
görüyordum,
asla sapamayacağım
bir yerden
aramızda bir şey vardı.
seninle benim aramda...
memleket gibi
memleket/im gibi
başka hiçbir dilin
henüz anlatmadığı..
sen
gerçektin
bana gerekçeler
kalmıştı...
ben aşıktım/
sen ise mavi
o yüzden ellerim
boya kokar
ve ben,
senden öğreniyordum,
hiç öpmediğim avuç içlerinden
el yazmalarını yeniden…
bir gül/ü versem sana..
sonra
desemki
hükmü geçmez zamAnlarda,
omuzlarımda mabetler
taşıdığımdan beri
çekmiyor gözündeki sürmeyi
dilinin ucundaki dövme..
sana desem
sadece sana..
yeminli bir söz gibi
dilimi keserken kelimeler/
gölgeni alıp koynuma,
saçlarının kırıklarına
batarken ayaklarım.
mecbur ve mahcup
bir çocuğun
bir söze kanması gibi
kan/ıyorum şimdi..
çıplağım..
ayağımın tabanı kadar
hem de..
“tuz kadar” severken
yedeğime aldım
tüm uykusu kaçmış
kelimelerimi..
ciğerlerine hapis etmiş
bir nefeslik hava gibi..
kim daha çok
ya da
hangimiz/hangi-bizi
daha çok
anımsayacaktık…
boşluk/
nasıl tarif eder kendisini?
biz/
bu şarkıları dinlediğimizde,
kimi düşüneceğiz?
hiç bir soru
cevaplandırılmak için
sorulmaz
biliyorum.
sularda aksederken
sureti yüzünün
yüreğinde kimsenin
bilmediği
bir sır varsa eğer
senden istenen/dilenen
ve beklenen her şey
yerli yerine oturabilir
sana,
bir sır söylememe
izin ver
minnacık
tuz kadar
beyaz
üstünde her şeyin
ve
yer
kadar altında
kim...
kimi nerede?
nasıl üstelik...
ben seni hiç…….
ela gözün kırılganlığında,
astigmat ve kaygısız
bir bakışla.
ben seni hiç…….
sınırsız/sabahsız
anlamıyorsun değil mi...
t-uzak kalıyor
kemiğin kırılganlığında
adım ki
yol yürümek öğretir
kaç kıtada izin var
bil/iyormusun
anımsa,
tek düze gün doğumlarını
izlerken sen
balkonsuz sabahlarda
dönerken kimsesizliğinden
terli ve sessiz
daha çok duvar
daha yalnız
daha sonbahar
ve yaz ki
sen saklanırken kelime
altlarına
ben ışıksız caddelerde
gölgeler derliyordum
birazdan kalkıp
kahve yapacağım
önce sonunu
bağlamalıyım
son
-u
-nu
şekersiz
yağmur yağmıyor hayır
saçımın uçlarından
yüzüme damlamıyor su
ak/mıyor
ve
sil/inmiyor
mavisi rengimin ki
sus olur
ve eksilir
ses/im
sen sus/tukça
boğulur deniz
sen sus/tukça
yorulur yokuşlar
yorulur dizim
sen sus/tukça...
biliyorum..
daha fazla eksilmeyecek
hiç bir şey
senin kadar inan...
ellerimde kalacak boşluğun
ve boşluğun/ceplerimde
ki kapıları açık bırakıyorum.
ayaz.
dudağımda...
öldürürken beni
ve soyarken kabuklarımı
güneşe karşı
yalancıyım belki sana
yabancı
senin kadar inan.
gözlerime
kaçıp duran ışık kadar...
daha azı
zifiri karanlık sayılacak/
yokluğun...
yokluğun ki
sümüklü ve kirli
çocukluğu bir bulutun...
sis kadar belirsiz
ve kader kadar yol
-sır
-ser
son/baharları sürüp
toprağıma
taşınıyorum seninle
su damlası
ve zerre kadar hava
yüreğindeki yazgıdan,
ben seni tersine okudum.
bunu neden anlayamadın
sırtındaki morları/
korkularını ve kokularını
-al
-git
boşluğumsun.........
kadife bir kafiye
burkulurken dudağında
toprağa ve suya
buluta ve toza
bırakıp herşeyi
gitmekle alakalı
bu matematik
ve anatomideki bilinmeyen.
aşkın tuttuğu tarafı
kim değiştirdi
ayrılıktan yana.
sanıyor musun ki
aşk/ hep lirik ağrılarla
yaşanır.
yokluğunda..
zifir karası g/özlerim
gece kadar
üst üste ki
her gün yeniden
sonuna uyanıyorum
gördüğüm rüyanın
sen..
acemi bir rüzgar
kendi savrulmuşluğunda
uçmaya çalışan
ikimiz ise;
ne çok kelime kendimize..
(...)