1
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
43
Okunma
Körpece bir aşkın ayak sesleriydi duyulan,
İnceden, parmak ucunda,
bir dansın vedaya benzeyen adımlarıyla
gidiyordun.
Kapı ardına kadar aralıktı;
mahmur gözlerle
sadece izlemek düştü bana gidişini.
Tutmak istedim eteklerinden,
belki çaresizliğimle
son kez “kal” diyebilmek için.
Teninin kokusu daha dağılmamıştı,
saçların ıslak, gözlerin nemliydi.
Buruk bir terk ediş sancısıydı bu.
Masada duran kadeh bile
yarım kalmışlığın kanıtıydı.
Son gece vedası olduğunu biliyordum;
anlamamış değildim,
sadece anlamıyormuş gibi yaptım.
Büyü bozulmasın istedim, kim bilir…
Belki dudaklarının sıcaklığı
kalbindeki aşk fırtınasını
yeniden alevlendirirdi.
Kafanda dolaşan anlamsız sorular
bir mayın gibi patlar,
sadece ikimize ait
zamanın sustuğu bir dünya kurardı.
Gidişin,
sessiz bir ölüm çığlığı gibi
duvarlarda yankılandı.
Yaşanmış aşkımız, anılarımız,
hikâyedeki en güzel günlerimiz
bir çırpıda silinip gitti;
yaşanmış bir ömrü
pul gibi harcadın.
Yine de bir adım atmaya cesaret edemeyen
gururum,
içimdeki volkanı bir buz dağına çevirirken;
adını bilmediğim bütün dillerde
seni aradım.
Kırgınlıkların geçtiği sokağın köşesinde
içimdeki putları yıkıp
günahsız ellerimle
sana sarılmayı diledim.
Gitmeni izlemek
kendimi incitmekti
ama bunu sana belli etmedim.
Bir şey söyleseydim belki kalırdın,
belki de daha çok canım yanardı.
Şimdi olur da bir gün
aynı yerden geçersek,
beni tanımasan da olur.
Ben seni
ilk gittiğin gibi değil,
son baktığın hâlinle
sevmeye devam edeceğim.