3
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
182
Okunma
Kasım’ın havası var ciğerlerimde,
Ne Kasım kaldı, ne de Kasım’a dair yaşananlar.
Ne hayaller kaldı,
Ne de yüz güldüren o bir çift güz dönemi gözler...
Sesi başka, kokusu başka dediğimin
Yürekte bıraktığı kanlı bir hançeri var sessiz rüzgârlarda.
Yağmurların şahit olmasını istediğim baharın sonunda
Ne bahar kaldı,
Ne de baharın sonundaki o sevinç meltemi...
Çıplak kalmış ağaçların etrafında parçaları varken,
Benim içimdeki çıplaklığa dair bir toprak kırıntısı bile yok olmuş.
Anladım ki, aslında kaybolan benmişim;
Toprak bile tutmamış yüreğimin gölgesini.
Kalan mı acı çeker, giden mi derler...
Herkes "kalan" der.
Sokaklar anlatırmış her şeyi, ondanmış.
Gidene kolaymış,
Çünkü Anka gibi "yeniden" dediği içinmiş.
Ama bilmiyorlar ki;
Bir rüzgâr, bir tebessüm, bir koku,
Bir çift toprak ya da bir yağmur damlası…
Yüreği derinden sızlatan,
Nefessiz bırakan şeylerdir aslında.
Zaman… zaman… zaman…
Yalan… yalan… yalan…
Ne zaman bir yalanın takvimi oldu ki?
Hep bir acı, hep bir sızı…
Uzaklara bakan gözler bile eşini ararken,
İçinde oluşan o koca boşluk sahibinin ardından ağlarken,
Hangi zaman doldurur ya da iyileştirir ki
O adı “geçmiş” olan ama bir türlü geçmeyen yarayı?
Söylesene… iyi mi böyle?
Aralık’ın aralığını aralamak üzereyken gözlerim bir aya,
Soğuğun içinde yanan yüreğin yangınını
Aralar mı sence sert esen rüzgârın kışı?
Güven bırakmayan sen…
Sevgi dolu bir kalbi hiçe sayan sen…
Hâlâ "nasılsın" diye soran aptal bir kalbin
Ve deli bir aklın mezarını ne güzel açtın…
Rahat mısın bari?
Dirime faydan olmadı ya,
Ölü ruhuma ve bedenime de faydan olmaz ki.
Gel desem — gelme.
Anma, bakma…
Çünkü artık hiçbir şey,
Eskisi gibi yakamaz..
5.0
100% (8)