Umudunu kaybetmiş olanın başka kaybedecek bir şeyi yoktur. -- boise
kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür.-- j. harris
Bilirim Hanımeli’ydi sevdiğin Süpürge sapına ellerinle derlediğin Ya akşamları kokan Kolonya Çiçeklerin Ağlar yokluğunla gece serinliğinde de Susturamam gecenin sessizliğini Ölümüne yenilirim kokular eşliğinde
Yasemenlerdi seni sana veren Akasya’larla yarışıp seni serinleten Annenin Ful’leri eşliğinde Cennet’e giden derin nefesinle Üç Kulhü bir Elham’ı birleştiren Cennet Çiçekleri’ndi
"Severdin Gün Karası’nı Bilirdin ağız tadını da Benzetirdin Elma’yı Günah Bağı’na"
Ful, rahmetli anneannemin ektiğinden; annem tarafından (kendine göre) çoğaltılmıştır ve her zaman derdi ki annem (sesi varken): "Rahmetli annem derdi ki: "Ful cennet kokusudur" ve her kokladığında üç Kulhü bir Elhamd okurdu" Annemle ben de okumaktayız hala; kokladıkça... Ölenle ölen, ölmeden ölen, ölmeden öldürendim de acıyı önceden yaşamaya başladığımdan. Gerçeğimiz yansıdı ve ne kerametse üç kadınana varlandı-harlandı aynı canlardan: 1. Anılan, 2. Addedilen, 3. Anlatan. Üç kadınana...
Paylaş
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Çiçekleri sevmeyen, onlara kıymet vermeyen, hayatı tanımamış demektir. Çiçekler, cenete götüren dünya işaretleridir. Şiirinizi beğenerek okudum. Ayrıca kısa dörtlüğüme yorumunuzla sizden haberdar oldum. İyi de oldu. Tebrikler.
Nefesler karışmış, sesler birleşmiş bu yazıda. Üç kadın, tülbentleri altında loş bir bulut altında, tek bir an'ı yaşıyorlarmış gibi algıladım. Yazının yazı olarak güzelliği adeta mükemmel.
Kocaman bir bahçemiz, geniş bir balkonumuz vardı çocukluğumun geçtiği evimizde. Giriş kapımızın sağ tarafını kocaman bir hanımeli süslerdi, akşamüstü yaydığı enfes kokusuyla gelip-geçeni mest eden, sol tarafını sarı sarı çiçekleriyle, kocaman bir yasemen… Bahçede renk renk, her çeşit güller…
Bahçeden balkona çıkan üç basamaklı merdivenin iki yanındaki, ortası toprak doldurulmuş, geniş taş korkulukları, adını hâlâ bilmediğim, baharda sarı taç yapraklı, pembe, yoğun çiçekler açan ve çiçekleri akşamdan sonra kapanarak ‘uyuyan’, zemine doğru ‘sarmaşan’ o çiçek kaplardı…
Yemek odamızın penceresinin demirleri, boydan boya mum çiçekleriyle kaplıydı… Akşamları eşsiz bir koku alırdı etrafı, mükemmel güzellikte, silme açmış mum çiçeklerinden, esen her rüzgârla içimize çektiğimiz…
Balkonun çevresini saran içi toprak dolu, taş korkuluklarda mevsimine göre değişik değişik, rengarenk çiçekler olurdu. Reyhanlar, zambaklar, cam güzelleri, adını bilmediğim ama pembe ya da beyaz açan çiçeklerine dokunmayıp, ekşi tadını severek, yoncaya benzer, uzun saplı, yeşil yapraklarını koparıp koparıp yediğim o çiçek…
Evimizin içinde ve balkonda renk renk saksılar içinde değişik başka çiçekler de olurdu mutlaka. Boyunun uzamasını merak ve heyecanla takip ettiğimiz kılıç gibi, yapraklarının zehirli olduğu söylendiği için dokunmaya korktuğum fil kulağı gibi, geniş, koyu yeşil yapraklarının arasından nazlanarak açan kırmızı çiçekli kauçuklar gibi…
Çoğu zaman kıskanırdım bu çiçeklerin hepsini. Onların yapraklarını okşuyor, su verirken güzel güzel, sevgiyle onlarla konuşuyor diye annem… Sitem ederdim, “beni çiçeklerin kadar sevip, okşamıyorsun anne” diye… Şımarıklıktı bu elbette, annemin hemen yanıma gelip, beni daha çok sevip okşamasını bir kez daha sağlayacak, çocukça bir şımarıklık…
Çok fazla çiçek yok benim evimde. Uzamasını pür dikkat takip ettiğim bir saksı kılıç, iki saksı, sarı-kırmızı gül, altı saksı reyhan, bir aşk merdiveni ve balkonun geniş kapısının çerçevelerini boydan boya kaplayan mum çiçeği… İki tek yapraktan köklendirdiğim, hissettiği geçmişe özlem dolu yoğun sevgimden olsa gerek alıp başını giden, esen rüzgârla gelen kokusuyla beni alıp çocukluğuma götüren, eşsiz güzellikteki mum çiçeği…
Bizim cennet çiçeğimiz ise Nergis’ti Özlemce…
Anneciğimin, koca bahçe ve balkon yetmezmiş gibi, evimizin damında, biriketlerle çevirdiği küçük çiçekliğinde yetiştirdiği, üzerine titrediği nergisler…
Cennet kokulu, cennet çiçeği nergislerimiz…
Dün, sabahın ilk saatlerinde bu şiirini yazarken sen, nereden bilirdin ki, beni alıp nerelere götüreceksin?..
Teyzemin sabah dama çıkıp suladığı ve mevsimin açan ilk nergisini, o bir tek dal nergisi, sevineceğini bildiği için koparıp anneme getirdiğini de bilemezdin…
O nergisin kokusunu içine çektikten sonra annemin son nefesini verdiğini bilmediğin gibi…
O bir tek dal nergisin, daha bu gece çıkarıp okuduğum, annemi kaybettiğim yıl tuttuğum günlüğün arasında, tam onu kaybettiğim günün sayfasında kurumakta olduğunu bilmediğin gibi…
Elbette bilemezdin, nereden bilecektin ki? Bilmediğin bir şey daha var; nergisler annemi hiç terketmedi... "Anneyarım", anneciğimin toprağına ekti çok sevdiği nergisleri. Yazları ortadan kaybolup, kışın mucizevi bir şekilde yeniden parçalayıp çıkıveriyorar toprağı. Ve artık ben çekiyorum içime o enfes nergis kokusunu, "annem" koktuğunu düşünerek...
Şu an.. Sana, zamanında yazamadığımı yazmaya çalışıyorum. İçimde fırtınalar yaratan yorumun karşısında.. Acını yeniden tazelemekten ötürü; Yarım kalmış, yaralanmış kalplerimizin kabuk bağlayamayan acısı.. Volkanlarıma körük oldu lavlarım patlamak üzere adeta! Korkarım; Her yan lav olacak.. Yanmanı istemem diğer değer verdiklerimin yanmasını istemediğim gibi..
Bilemezdim elbet.. Nereden bile bilirdim ki; O çok kıskandığım, yegane teyzeciğinin.. Bir dalcık olan Nergis'i, sevgili anneciğinin "son nefesini vereceği gün" getirdiğini..?
Nereden bile bilirdim ki; İçine, son kez sizin Cennet Çiçeği'niz olan Nergis'in kokusunu aldığını..?
Nereden bile bilirdim ki; Günlüğünün, tam o gün aralık kaldığını ve arasında acı kaybınızın son tanığının olduğunu..?
Elbette bilemezdin, nereden bilecektin ki? Bilmediğin bir şey daha var; nergisler annemi hiç terketmedi... "Anneyarım", anneciğimin toprağına ekti çok sevdiği nergisleri. Yazları ortadan kaybolup, kışın mucizevi bir şekilde yeniden parçalayıp çıkıveriyorar toprağı. Ve artık ben çekiyorum içime o enfes nergis kokusunu, "annem" koktuğunu düşünerek...
Şu an.. Sana, zamanında yazamadığımı yazmaya çalışıyorum. İçimde fırtınalar yaratan yorumun karşısında.. Acını yeniden tazelemekten ötürü; Yarım kalmış, yaralanmış kalplerimizin kabuk bağlayamayan acısı.. Volkanlarıma körük oldu lavlarım patlamak üzere adeta! Korkarım; Her yan lav olacak.. Yanmanı istemem diğer değer verdiklerimin yanmasını istemediğim gibi..
Bilemezdim elbet.. Nereden bile bilirdim ki; O çok kıskandığım, yegane teyzeciğinin.. Bir dalcık olan Nergis'i, sevgili anneciğinin "son nefesini vereceği gün" getirdiğini..?
Nereden bile bilirdim ki; İçine, son kez sizin Cennet Çiçeği'niz olan Nergis'in kokusunu aldığını..?
Nereden bile bilirdim ki; Günlüğünün, tam o gün aralık kaldığını ve arasında acı kaybınızın son tanığının olduğunu..?
Mis kokular misralardan tasmis efendim Son zamanlarda bizimde dilimiden düsmez oldu o dualar Bu seferde Rahmetlilerin ruhuna gitsin.Tüm gecmislerimize rahmet hastalarimiza acil sifalar Selam ve saygilar.
KaramsarSair tarafından 11/14/2008 10:32:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.