2
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
128
Okunma
Uyandım çocukluğumdan otuzumda.
Ne zaman bir kadın
geçse surlarıma yakın,
annemin merhameti var sanırdım
bakışlarında.
Gökyüzünün kamburlarını gizlesin diye bir güvercin
pak bir renkten gebe…
Ne zaman sığınsa beyaz bir buluta,
kızarırdı göğün yüzü.
Utanç ve cesaret karışık bir kumbaradan
saçılırdı yeryüzüne —
kısa ya da uzun cümleler doğurmak için tohumlar.
Ne yeterince kısa
ne de uzundu dallarında akşamın
sözünü kesen yıldızlar.
Geceye uzayınca balkonumun korkuluğu,
karanlığın nefesine karışırdı sigaram.
Ne zaman yaklaşsa deniz toprağıma
ya da bir kadın,
sanırdım:
Annemden bir meltem eser
kalbimle ruhum arasına.
Adamların bildiğinin aksine
eril bir yanılgıydı bu —
bir dervişin ondan habersiz
sözlerine katılan,
münafık ve günahkâr suçların
saçlarını yolduran.
Her bir kadının nefretine sırt yaslamış,
ağzından köpüren nefreti ıslatan,
dişil kızgınlıkları çağıran,
kor bir ateşte dövülmüş
ham bir yanılgıydı bu.
Merhamet duyulmayan,
anne kokmayan,
kadın yeşertmeyen,
eril,
şaşkın
ve hüzünlü.
5.0
100% (2)