0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
72
Okunma
Akıl, Gerçek ve El-Evvel El-Âhir
El-Evvel o ki; zandan, evvelden azade,
Yokluk dediğin perde, O’nun varlığına sade.
Ne bir başlangıç çizgisi, ne bir ilk nefes,
O, Aklın kavrayışına sığmayan sonsuz esás.
El-Âhir o ki; her şey fâni, her suret gölge,
Sona erecek her iz, her devir, her bölge.
Kalan sadece O’nun Zâtı, bakî ve mutlak,
Gerçek dediğin, O’ndan gayrı ne ki, çabuk yıpranacak.
Akıl, bu iki ucu birleştiren ince bir yol,
Düşünce tarlası, ciddiyetle ekilen zorlu kol.
Felsefe de yorulur, bilim de bir yerde durur,
O’nun evveliyet ve âhiriyet sırrını ancak hikmet sorar.
Gördüğün her suret, bir anlık tecelli,
Zamanın nehri akar, her şeyi götürür belli.
Biz, iki sonsuzluk arasında kısa bir nefesten ibaret,
İşte gerçek budur: Fanilik ve O’nun ezelî ikâmet.
Ciddiyet budur, hayatı bir emanet bilmek,
Her anı, Evvel ve Âhir’in gölgesinde görmek.
Ne ilk olmanın gururu, ne son olmanın telaşı,
Yalnızca O’na yöneliş, kalbin en hakiki işi.
Ey akıl! Uyan artık, bu düzen boş değil,
Her son, bir başlangıçta gizli, bu büyük sır eğil.
Kâinatın kitabı, El-Evvel’den El-Âhir’e yazılmış,
Oku ve anla, çünkü en büyük bilgelik budur;
Hakikat O’nda kalmış, tüm sızılar yatışmış.